İmam Gazâlî'nin Yedi Geçidi: Hakiki İbadete Giden Manevi Yolculuk
Günümüz dünyasında, hızla değişen yaşam koşulları ve artan stres faktörleri, insanları manevi bir arayışa itmektedir. Hakiki huzur ve anlam arayışı içindeki bireyler için, yüzyıllar öncesinden gelen öğretiler hala yol gösterici olabilir. İşte bu noktada, İslam düşünce tarihinin en önemli isimlerinden biri olan İmam Gazâlî'nin hamd ve şükür üzerine derinlemesine analizleri, bizlere eşsiz bir rehberlik sunmaktadır. Gazâlî, "İhya-u Ulûm-id-Din" gibi önemli eserlerinde, kulun Allah'a yakınlaşma ve gerçek ibadete ulaşma yolculuğunu yedi zorlu geçitten oluşan bir süreç olarak tasvir eder. Bu geçitler, sadece dini birer ritüel olmanın ötesinde, insanın manevi tekâmülünü ve içsel arınmasını hedefleyen derin anlamlar taşır. Bu blog yazımızda, İmam Gazâlî'nin bu yedi geçidini detaylı bir şekilde inceleyecek ve günümüz insanına sunduğu değerli dersleri anlamaya çalışacağız. Bu yolculuk, ilimden şükre, tevbeden ihlasa uzanan bir manevi arınma ve yükseliş öyküsüdür.
İmam Gazâlî'nin Gözünden Şükür ve İbadetin Yedi Aşaması
Hamd ve şükürle ilgili olarak imam Gazâlî şunları söyler:
Şükür ve hamd yedi zorlu geçidin sonuncusudur. Sâlikin hedefine ulaşabilmesi için önce bu geçitleri aşıp bu zorlu geçitlerden geçmesi gerekir. Bunlar ilim, tevbe, engelleyici mânialar (avâyık), engeller (avârız), tahrik edici şeyler (bevâıs), zedeleyici oklar (kavâdih), son olarak da hamd ve şükür geçididir.
Şöyle ki ibadet, ilmin semeresi, ömrün faydası, Allah dostlarının sermayesi, himmet ehlinin gayesi, keremli kişilerin şiarı, erenlerin hırkasıdır. İbadet bahtiyarlığın yolu ve cennetin göstergesidir. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
- “Ben cin ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.”
- “Sizin Rabbiniz Benim, o halde Bana ibadet edin!”
1. İlim Geçidi
İbadetin/kulluğun yolunu iyi düşündüğümüzde onun o kadar da kolay olmadığını anlarız. O, yorucu gayretler isteyen, tırmanması zorlu tepeleri, uzun menzilleri, dar geçitleri, gizli engel ve tehlikeleri, yaman yol kesicileri olan bir yoldur. Çünkü o, cennetin yoludur. Nitekim Peygamberimiz “Cennet, nefsin istemediği zorluklarla, cehennem ise nefse hoş gelen şehvet ve arzularla kuşatılmıştır.” buyurmuştur. Gerçek bu iken kul zayıf, zaman kısa, dinin işleri zorlu, güç ve kuvvetler az ve sınırlı, meşgaleler pek çok, ameller kusurlu, onları değerlendirecek olan Rab, pek maharetli/her şeyi bilen ve gören, ecel pek yakın, yolculuk uzun ve zorludur. Ama yol azığı kulluk ve ibadet de gerekli. Bunun için yolcunun kararlı, azimli ve güçlü olması gerekir. Bunun için de tüm yaratıklara rahmet nazarıyla bakmak gerekir. Yüce Mevlâ’dan niyazımız, bizleri buna muvaffak kılmasıdır. Çünkü kulun ibadete uygun hale gelebilmesi ancak ilahî lütuf ile mümkündür. Nitekim Peygamberimiz buna işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Nûr kulun kalbine girdi mi, kalbi genişler ve ferahlar.” Denildi ki; Ey Allah’ın Rasûlü, bunun bir alameti var mıdır? O, şöyle buyurdu: “Kulun şu aldatıcı dünyadan uzaklaşıp kalıcı ahiret yurduna yönelmesi, ölmeden önce ölüm sonrası hayat için hazırlık yapmasıdır.”
Kulun aklına öncelikle hayat, güç kuvvet, akıl, konuşma melekesi gibi enva-i çeşit nimetlere gark olduğu gelir. Sonra da şöyle düşünür: Yüce Allah, tüm bu nimetlerine karşılık benden şükür ve kulluk istemektedir. Eğer ben bundan gafil olursam, nimetlerini benden alır ve bana azabını tattırır. Nitekim O, bana mucizeleriyle peygamber göndermiştir. O peygamber bana, her şeyi bilen ve itaat edersem beni ödüllendirmeye, isyan edersem beni cezalandırmaya kadir olan bir Rab olduğunu söyler. O Rab, bir takım şeyleri emretmiş, yasaklamış, müjdelemiş ve tehditlerde bulunmuştur. Benim O’nun huzurunda, azabından kurtulabilmem için, O’nun eşsiz kudretine delalet eden delilleri yakinen bilmem gerekir. İşte bu ilim ve marifet geçididir. Onu yolun başında bu geçit karşılar. Bu onun yolu, bilinçli bir şekilde kat etmesi içindir. O bilmediklerini öğrenecek ve bunun için ahiret bilginlerine soracaktır. Onlar hidâyet öncüleri, ümmetin ışık kandilleridir. Kişi bu sayede yakınî bilgiyle bilir ki kendisinin tek bir Rabbi vardır, O’nun eşi ortağı yoktur, yaratan ve nimet veren O’dur. O tüm bu nimetlere karşı kulunu şükür ve kullukla mükellef tutmuştur. Zahirî ve batınî her bakımdan kendisine itaati emretmiş, küfür ve isyandan sakındırmıştır. İtaat edene sevaplar vaat etmiş, isyan edene cezalar öngörmüştür. İşte bu bilinç kulu, bu Yüce Mevlâ’ya kulluğa yönlendirir. Fakat o, O’na nasıl ibadet edeceğini bilemez. Önce kendisine lazım olan dinî, zahirî ve batınî farzları öğrenir. Farzları öğrenip tanıma işini tamamlayınca ibadete yönelir.
2. Tevbe Geçidi
İbadete yönelir ama... Bakar ki çoğu insanların durumu gibi kendisi de günahkâr bir kuldur. Kendi kendine şöyle der: “Bu kadar günahlara bulanmışken ben nasıl ibadete yönelebilirim, o halde temizlenip arınabilmem için önce tevbe etmem gerekir.” İşte o aşamada karşısına tevbe geçidi çıkar.
3. Engelleyici Mânialar (Avâyık) Geçidi
Edeb ve erkânı ile tevbeyi gerçekleştirip o geçidi aşınca yola koyulmak için bakar ki karşısında kendisini ibadetten alıkoymak isteyen bir takım engeller beklemektedir. Onlar:
- dünya,
- halk,
- şeytan ve
- nefistir.
- Dünya tutkusunu ondan sıyrılmakla,
- halk meşgalesini onlardan ayrılmakla,
- şeytan gailesini onunla savaşarak,
- nefis engelini onunla mücadele ederek aşmalıdır.
Nefisle mücadele ise bunun en zorlusudur, ondan kurtulmak ve onu etkisiz kılmak kolay olmaz. Nefis bineğine uyarsa ibadete nasıl yönelsin ki? Zira nefis, hayra değil şerre meyillidir. Bunun için nefsin takva yularıyla dizginlenmesi gerekir ki nefis sahibine boyun eğsin ve hayırlarda kullanılabilsin, ozgunculuklardan alıkonulabilsin.
4. Arızalar/Engeller (Avârız) Geçidi
Bunlar da gerçekleşince bu sefer ibadete karşı kişiyi meşgul eden bir takım arızalar/engeller geçidi karşımıza çıkar. Onlar da dört türlüdür.
- Nefsin istediği ve kaçınılmaz olan rızık;
- korktuğu yahut umduğu, istediği yahut istemediği her türlü tehlikeler;
- her taraftan ve özellikle de halk ve şeytanla mücadele yolunda karşımıza çıkan sıkıntı ve belalar;
- dördüncü olarak da Yüce Allah’ın takdiri ile başımıza gelebilecek acı tatlı çeşitli kaza ve belalar.
Başa gelen bu avarıza karşılık da şu dört şeyle karşı koymak gerekir:
- Rızık konusunda Yüce Allah’a güvenmek,
- tehlike yerlerinde işi bütünüyle Allah’a havale edip O’na tevekkül etmek,
- sıkıntı ve belalara karşı sabretmek, k
- azaya rıza göstermek.
Bunlar gerçekleşince nefis artık zayıflamış ve tembelleşmiştir, layığı ile ve gereği gibi hayra yönelemez. Onun meyli gaflet ve tembelliğedir. Bu durumda onu taata sevk edecek, masıyetten alıkoyacak bir etkene ihtiyaç vardır ki o korku ve ümittir. Vadedilen ödülleri ümit edip, haber verilen cezalardan korkmak.
5. Tahrik Edici Şeyler (Bevâıs) Geçidi:
İşte tam burada tahrik edici şeylerden oluşan bevâıs geçidi onu karşılar. Orada da zikredilen bu iki şey (korku ve ümit)den kurtulmak gerekecektir. O da gerçekleşince artık herhangi bir meşgale, bir mânia kalmamış; onu ibadet ve taata sevk eden etkenler devreye girmiştir.
6. Zedeleyici Oklar (Kavâdih) Geçidi
Ama burada da onu bekleyen iki korkunç tehlike vardır: Riya ve kibir. Kişi bazen insanların kendisini ibadette görmesiyle gururlanır, bazen de kendi kendine havalara girer, kendi kendini övmeye başlar. İşte orada onu zedeleyici oklar geçidi karşılar. Onu da ihlasla ve ölümü hatırlayarak geçmesi gerekecektir. Yüce Rabbin korumasıyla bunu da gerçekleştirdiğinde artık layığı veçhile O’na ibadet gerçekleşecektir.
7. Hamd ve Şükür Geçidi
İşte o sırada o kul, tevfik ve ilahî imdaddan kaynaklanan Allah’ın nimetler denizinde gark olacaktır. Ama o zaman da bu nimetlerin şükründen gafil olup küfran-ı nimete düşme ve onun sonunda da elde edilmiş bu yüce mertebeleri kaybetme endişesi vardır. İşte tam o makamda onu hamd ve şükür geçidi karşılayacaktır. O zor geçidi de çokça hamd ve şükür ederek aşacaktır. Onu da aşınca maksadına nail olmuş olacaktır.
Artık o kişi kalan ömrünü bu halin talebiyle bereketlendirecektir. Bedenen dünyada, kalben ukbada olduğu halde her geçen gün haberciyi gözleyecektir. Artık dünya gözünde değersizleşmiş, tüm arzusunu ötelere/mele-i alaya yöneltmiş bir haldedir. Tam o sırada âlemlerin Rabbinin elçisi, onu Rabbin rıza makamını müjdelemektedir. Artık kul gönül hoşluğu ile bu fânî dünyadan Rabbin huzuruna ve cennet bahçelerine intikal edecektir. Artık aciz nefsini, nimetler ve büyük saltanatlar içerisinde görecek, akla hayale gelmedik ilahî nimet ve lütuflara mazhar olacaktır.
Kaynak: Molla Fenârî, (Şemseddin Muhammed bin Hamza). Molla Fenârî’nin Fâtiha Tefsiri: Aynü’l A’yan (Gözdelerin Gözü). Çev. ve Sadeleştiren: Prof. Dr. Ali Akpınar. 3. Baskı. Malatya: Nasihat Yayınları, 2015, (ss. 92-97).
Sonuç
İmam Gazâlî'nin yedi geçitten oluşan bu manevi yolculuk tasviri, bizlere derin ve kapsamlı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu geçitler, sadece soyut kavramlar değil, aksine hayatımızın her alanında karşılaştığımız zorlukları ve bu zorluklar karşısında nasıl bir tutum sergilememiz gerektiğini gösteren pratik bir rehberdir. İlimle başlayan bu kutlu yolculuk, tevbe ile günahlardan arınmayı, engellerle mücadeleyi, motivasyonu diri tutmayı, ihlası kuşanmayı ve nihayetinde hamd ve şükürle zirveye ulaşmayı hedefler.
Bu yolculukta dikkat edilmesi gereken en önemli husus, her bir geçidin bir öncekiyle bağlantılı olması ve birbirini tamamlamasıdır. İlim olmadan tevbe tam anlamıyla gerçekleşmez; tevbe olmadan nefsin engelleri aşılamaz; engeller aşılmadan ihlasa ulaşılamaz; ihlas olmadan da hamd ve şükrün gerçek manası idrak edilemez. Bu nedenle, bu yedi aşamayı bir bütün olarak ele almak ve her birine gereken önemi vermek gerekmektedir.
Gazâlî'nin bu öğretileri, asırlar öncesinden günümüze uzanan bir ışık huzmesi gibidir. Günümüz insanının da karşılaştığı manevi boşluk, anlam arayışı ve içsel çatışmalar düşünüldüğünde, bu öğretilerin değeri daha da artmaktadır. Bu yolculuk, sabır, azim ve Allah'a tevekkül gerektiren uzun bir süreçtir. Ancak bu sürecin sonunda ulaşılan huzur, manevi tatmin ve Allah'a yakınlık duygusu, tüm zorluklara değerdir. Unutmayalım ki, bu yolculukta yalnız değiliz. Allah'ın rahmeti ve yardımı her zaman bizimledir. Önemli olan, bu yolda samimiyetle ilerlemek ve her adımda O'na yönelmektir.
Ayrıca bakınız: Bakara Suresi 122-133. Ayetleri Işığında Hz. İbrahim, Kâbe ve İslam'a Teslimiyet