Bakara Suresi 122-133. Ayetleri Işığında Hz. İbrahim, Kâbe ve İslam'a Teslimiyet

Bakara Suresi 122-133. Ayetleri Işığında Hz. İbrahim, Kâbe ve İslam'a Teslimiyet

Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresi 122-133. ayetlerde İsrailoğulları'na yapılan hatırlatmalar, Hz. İbrahim'in imtihanı, Kâbe'nin inşası ve İslam dininin temel prensipleri gibi önemli konuları ele alınıyor. Bu ayetler, geçmişten günümüze önemli mesajlar taşıyor. Bu blog yazısında, söz konusu ayetlerin meallerini ve önemli tefsirlerdeki yorumlarını inceleyerek, bu mesajları daha yakından anlamaya çalışacağız. Bakara suresi 122-133. ayetlerin meali, tefsiri ve farklı tefsirlerde yer alan yorumlarına bakalım.


Bakara suresi 122-133. ayetlerin meali, tefsiri ve yorumu

Aşağıda Bakara suresi 122-133. ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde yer alan meali ve Elmalılı tefsiri ile birlikte İsmail Hakki Bursevi, Kadı Beydavi ve Mukatil bin Süleyman tefsirlerinde yer alan yorumlar yer alıyor.

İlk önce ayetlerin mealine bakalım.


Bakara suresi 122-133. ayetlerin meal-i şerifi

122- Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemlerdeki ümmetlere üstün kıldığımı hatırlayın!

123- Öyle bir günden sakının ki, o gün kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, ona şefaat de fayda vermez ve hiçbir taraftan yardım göremezler.

124- Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim’i Rabbi birtakım kelimeler ile imtihan etti, o da onları başarıyla tamamladı. Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacağım." buyurdu. İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ise, "Zalimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.

125- Biz ta o zaman bu Beyt’i insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namazgâh edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail’e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"

126- Ve o vakit İbrahim: "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvelerle rızıklandır" diye yalvardı. Allah buyurdu ki: "Küfredeni dahi rızıklandırır, ona da hayattan biraz nasip aldırırım, sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne kötü bir duraktır!"

127- Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt’in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin."

128- "Ey bizim Rabbimiz! Hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvab sensin, Rahim sensin."

129- "Ey bizim Rabbimiz! Bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pak eylesin. Hiç şüphesiz Aziz sensin, hikmet sahibi sensin."

130- İbrahim’in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.

131- Rabbi ona: "İslam ol!" emrini verince, o: "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum" dedi.

132- Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi.

133- Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz? Yakub’a ölüm hâli gelip çattığı zaman, oğullarına: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dediği zaman, oğulları: "Senin Allah’ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın Allah’ına, tek olan o Allah’a ibadet edeceğiz. Biz ancak O’na boyun eğen müslümanlarız" dediler.


“Ey İsrailoğulları! Sizi vaktiyle üstün kıldığımı hatırlayın” ayeti

Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi bir zamanlar âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın, deniliyor ayette. Bu nimet, içinde Tevrat’ın da bulunduğu büyük bir ihsandır. Nimetin hatırlanması, ona şükretmekle olur. Verilen kitaba karşı şükür ise, içerisinde bulunan her şeye iman etmekle gerçekleşir. Tevrat’a imanın zorunluluklarından birisi de Hz. Muhammed (s.a.v.)’e imandır. (Bursevi, s. 232)

Kur’an’da bu ayetlere kadar Yahudiler ile ilgili birçok ayet var. Onlara yönelik bir dizi uyarılar dile getiriliyor. Bu ayetlerde de bu sefer İbrahim soyundan olmaları hatırlatılıyor.

Ey İsrailoğulları! Size, her şeyden önce Âdem soyu içinde kitap ve nübüvvete aşina olmanız, ilahi ahdin sorumluluğunu yüklenmiş büyük bir ümmet olmanız ve bir de Musa kavminden bulunmanız dolayısıyla hitap edildi. Ancak dinleyenleriniz çok az oldu. Şimdi ise, onları destekler mahiyette bir de İbrahim soyundan gelmeniz dolayısıyla bazı ihtar ve uyarılara muhatap tutulacaksınız. (Yazır, s. 404)


Kur’an’da Hz. İbrahim ve Hz. İsmail ile ilgili ayetler

"Bir zaman Rabbi," yani yüce Allah, bir vakitler "İbrahim’i birtakım kelimelerle imtihan etmiş," onu denemiştir.

Burada "imtihan ettiğimiz" şeklinde tercüme ettiğimiz "ibtilâ" kelimesi, daha çok yapılması veya terk edilmesi zor olan bir işle denenmek anlamına gelir. (Bursevi, s. 234)

Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. Burada ifade edilen "ibtila" kelimesi, "bela" kökünden gelir ve sıkıntılı şeylerle mükellef kılmak anlamındadır. Ayetteki bu ifade, denemek ve imtihan etmek gibi anlamlara yakın bir mana taşır. Ayet metninde geçen "kelimat" (kelimeler), bazen manalarla da ilişkilendirilmiştir. Hz. İbrahim'in aldığı bu kelimeler, çeşitli ayetlerde zikredilen güzel hasletlerle tefsir edilmiştir. (Beydavi, s. 193)

Rabbi, İbrahim’i böyle imtihan etti de ne yaptı? Ne dedi, bilir misiniz? Rabbi ona dedi ki:

"Muhakkak ki, ben seni insanlara imam yapacağım."

Yani, seni imamet-i kübra ile öne geçirip, herkesi sana tabi kılacağım; seni muktedabih (kendisine uyulan önder) yapacağım. (Yazır, s. 405)

Sonra Allah, duasında istemediği şeyleri de fazladan verdiğini belirtmektedir:

"Ben seni insanlara imam yapacağım"

(Yani, dinde senin sünnetine ve yoluna uyulacak) dedi. Bunun üzerine İbrahim:

"Rabbim! Zürriyetimden de"

(Yani, zürriyetimden de imamlar yap) dedi.

Allah buyurdu:

"Zalimlere ahdim erişmez."

(Yani, Allah, "Senin zürriyetin arasında zalimler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve müşrikler de olacaktır. Benim ahdim onlara erişmez. Çünkü zürriyetinden gelecek zalimler Bana itaat etmeyeceklerdir. Ben onları imam yapmayacağım. İmamlığı dostlarıma vereceğim ve düşmanlarımdan uzak tutacağım.") (Mukatil, s. 122)

Ayrıca bknz: Allah Kulları Neden İmtihan Eder? Hz. İbrahim’in İbretlik Sınavı


Ayette geçen “Beyt” nedir? Kabe ile ilgili ayet

"Hani, biz Beyt'i insanlara bir sevap kazanma ve güven yeri kılmıştık."

Beyt'ten murat, Kâbe’dir. Kâbe, hac ve umre vesilesiyle ziyaret edilir; bu niyetle gelenler büyük sevaplar kazanırlar.

Orası bir emniyet yeridir. Orada bulunanlara saldırılmaz. Nitekim "Biz onları emin bir hareme yerleştirmedik mi?" (Kasas, 57) ayetinde ifade edildiği gibi, onun çevresinde yer alan bölgelerdeki insanlar saldırılara maruz kalırken, Kâbe’ye gelenler emniyet içinde olurlar.

Ayrıca, hac için oraya gelenler ahiret azabından güven içinde olurlar. Çünkü hac, önceki günahları siler ve temizler.

Hatta, İmam Ebu Hanife’nin görüşüne göre, oraya sığınan bir kimse, oradan çıkmadıkça yakalanıp cezalandırılmaz. (Beydavi, s. 195)


Hz. İbrahim’in “imam” yapıldığını söyleyen ayet

İbrahim cevaben dedi ki: "Zürriyetimden de..." Ey Rabbim, beni imam yap; fakat bu ihsanın sadece bana mahsus kalmasın. Zürriyetimden de bir kısım insanlara, zamanı gelince imam yap. Bana vereceğin nimeti, imamet ve risaleti onlara da ver, diye kelimenin tamamlanmasını diledi. Anlaşılıyor ki, hepsine demedi; içlerinden bazılarından bahsetti. Zira biliyordu ki, hepsine peygamberlik istemek, ilahi hikmete aykırı olurdu. (Yazır, s. 406)

Rabbi, bunu tamamına erdirmek için: "Zalimler, benim ahdime nail olamazlar," buyurdu. İbrahim, zürriyetinden imam olabilecek kısmın herhalde zalimler güruhu olmadığını ve zalimlerin bu büyük devletten kesinlikle mahrum olacaklarını anladı. Böylece imametin, hak ve liyakat ehline, adaletlilere verilmek üzere olduğunu ifade etmiş oldu.

İsrailoğulları sonradan zalim oldular. Zalimlerden ise imam ve resul (peygamber) olmaz; onlardan imamet kesilmiş olacaktır." demektir.

İşte, ey İsrailoğulları! Sizin vaktiyle o nimete, o üstünlüğe nail olmanızın sebebi, ta Hz. İbrahim devrinden, onun Rabbine verdiği imtihandan, bu kelimelerden ve Rabbinin ona olan ahd ve vaadinden ileri geliyordu. Siz, Hz. Musa devrinde zalim değil, bilakis İbrahim soyundan gelenler içinde belki en mazlumları idiniz. İşte bu yüzden o nimete nail oldunuz.

Uzun süre nübüvvet ve imamete nail olmuş bir ümmet olarak, âlemlere üstün kılındınız. Ancak o "altın buzağıya tapma" hadisesinden itibaren zulme başladınız. Giderek bütün hareketlerinizde bu zulüm, kavminizin genel karakteri haline geldi. Artık bundan sonra imamet, İsrailoğulları'ndan çıktı ve İbrahim zürriyetinin diğer koluna geçti.

Eğer İbrahim'in bu imtihanını ve bu kelimelerini iyi hatırlar ve üzerinde düşünürseniz, açıkça anlarsınız ki, Tevrat'ta geleceği vaat edilen ahir zaman peygamberi, İsrailoğulları'ndan değil; İsrail'in amcası olan Hz. İsmail evladından gelecektir.

Siz, Tevrat'ın verdiği haber gereğince bir son peygamberin geleceğinden şüphe etmiyor ve onunla büyük fetihler yapacağınıza inanıyorsunuz. Ancak bugün gönderilmiş bulunan son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’yı, "Bu bizden değil, İsrailoğulları'ndan değil," diyerek kıskançlık yüzünden inkâra kalkışıyorsunuz.

Halbuki o, bir bakıma sizden değilse de, diğer bakımdan sizden sayılır; sizin gibi zulüm damgası yememiş, İbrahim zürriyetinden gelen bir koldandır. Bununla beraber, siz bu yolla gelen bir imamet şerefinden de pay almak istemezseniz, zulmünüz ve haksızlığınız kat kat artacak ve ebediyen nimet yüzü görmeyeceksiniz. (Yazır, s. 406 – 407)

Hz. İbrahim, oğlu İsmail’den bir süre ayrı kaldıktan sonra bir gün tekrar ona geldi. Bu sırada İsmail, Zemzem kuyusu yakınında bir ağacın gölgesinde ok yontuyordu. Babasını görünce hemen ayağa kalkarak onu bir çocuğun babasına göstermesi gereken saygıyla karşıladı.

Bu sırada Hz. İbrahim, oğlu İsmail’e:

"Allah, bana bir şey yapmamı emretti. Bu konuda bana yardımcı olur musun?" dedi.

İsmail de bu konuda ona yardımcı olacağını söyledi. Hz. İbrahim:

"Rabbim, bana burada bir ev yapmamı emretti." dedi. Bunun üzerine evin temellerini yükselttiler.

Hz. İsmail taş taşıyor, Hz. İbrahim de binayı yapıyordu. Bina yükselince söz konusu taşı getirdi ve basması için ayağının altına koydu. Hz. İbrahim, dikilen taşın üzerine çıkıp binayı yapmaya başladı. Hz. İsmail de onun eline taş uzatıyordu.

Bu sırada her ikisi şöyle dua ediyorlardı:

"Ey Rabbimiz! Bunu bizden kabul et. Şüphesiz, sen çok iyi işiten ve çok iyi bilensin." (Bakara: 127) (Bursevi, s. 238)

Şunu da hatırlayınız ki, "Hani biz Beytullah (el beyt, eski ev, Ka'be) ile insanlara sevap mahalli ve güvenlik yurdu yapmıştık." İnsanlar onu hac ve ziyaret etsinler, sevap kazansınlar, ona sığınanlar saldırılardan emin olsunlar diye... Şimdi siz bunu hatırlayınız ve "İbrahim'in makamını bir namazgâh edininiz," orada namaz kılınız yahut orada dua ediniz. (Yazır, s. 407)


Ayette geçen Makam-ı İbrahim nedir?

Makam-ı İbrahim: İbrahim (a.s.)'ın Beyt'i (Kâbe'yi) inşa ederken ve insanları hacca davet ederken üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir ki, burası "Makam-ı İbrahim" adıyla bilinmektedir. Tavaf namazı burada kılınır. (Yazır, s. 407)

Makam-ı İbrahim hakkında farklı mütalaalar vardır. Şöyle ki:

    • Makam-ı İbrahim, Hz. İbrahim’in ayağının izi olan bir taştır.

    • Ya da Hz. İbrahim’in kalkıp insanları hacca davet ettiğinde üzerine bastığı taştır.

    • Veya Kâbe’yi inşa ederken üzerine bastığı, bugün Makam-ı İbrahim olarak bilinen yerdeki taştır. (Beydavi, s. 195)

Rivayet olunuyor ki, İbrahim (a.s.), İsmail ile Hacer’i buraya bırakıp Şam’a döndüğü zaman, Hacer arkasına düşerek, "Bu kupkuru vadinin içinde bizi kime bırakıp gidiyorsun?" diye söylenip dururmuş. İbrahim ise ona cevap vermezmiş. Nihayet Hacer: "Bunu yoksa Allah mı sana emretti?" diye sormuş. Bunun üzerine İbrahim: "Evet." cevabını vermiş. Bu sefer Hacer: "Öyleyse Allah bizi korur, sen git, bizi düşünme!" demiş. Nihayet Hz. İbrahim yola koyulmuş. Keda Tepesi’ne çıkınca vadiye doğru bakıp: "Ey Rabbim, ben zürriyetimden bir kısmını bu ekin ekmeye elverişsiz vadiye iskan ettim..." (İbrahim, 14/37) diye dua etmiş. Bu konu, İbrahim Suresi'nde de gelecektir.

Bunu tamamlamak üzere Rabbi ona şöyle buyurmuştu: "Sadece iman edenlere değil, hem onlara hem de kâfirlere rızık veririm. Onları bir süre faydalandırırım. Ancak, kâfirin bu faydalanması ahirette ateş azabına uğramasını engelleyemez."

Hz. İbrahim, "Zalimler benim ahdime nail olamazlar" ilahi ifadesine dayanarak, rızık meselesini de imamet gibi büyük bir nimet sayıp onu yalnızca inananlara mahsus kılmak için dua etmişti. Ancak Cenab-ı Allah, bu düşüncenin doğru olmadığını ihtar buyurdu. Rızkın hem mümine hem de kâfire ait genel bir dünya nimeti olduğunu, bunun imamet gibi din ve dünyada üstünlük anlamına gelmediğini, dolayısıyla bu ikisinin kıyaslanamayacağını ifade ederek İbrahim’in duasını tamamlamış oldu. (Yazır, s. 408)

İlgili - Namazda “Salli” ve “Barik” Dualarında Hz. İbrahim’in İsmi Neden Geçiyor?


Kabe kim tarafından yapıldı?

Hz. İbrahim'in Kabe'nin temellerini yükseltmesinden söz edilmesi, Kabe'nin Hz. İbrahim'den önce de var olduğunu gösteriyor. Çünkü "temellerini yükseltirken..." deniliyor. Öyleyse Hz. İbrahim, var olan bir temelin üzerine Kabe'yi bina etmiştir. Ancak Kabe'nin ilk kez kim tarafından yapıldığı konusunda görüş birliği yoktur.

Kimine göre Kabe'yi ilk kez melekler kurmuştur. Kimine göre ise, yüce Allah gökte Beytü’l-Ma‘mur adında bir ev yapmış ve meleklere yeryüzünde ona benzer, onun hizasında ve onun ölçülerinde bir bina yapmalarını emretmiştir. Kimisine göre de Kabe'yi ilk yapan Hz. Adem'dir. Hz. Nuh Tufanı'nda kaybolmuş, sonra yüce Allah, bunun yerini Hz. İbrahim'e göstermiştir.


Tevrat’ta Hz. Muhammed’in anlatılması

Rivayet olunuyor ki, Abdullah İbni Selam, kendi yeğenlerinden Seleme ile Muhacir'i İslam'a davet etmiş ve şöyle demiş:

"Şunu çok iyi biliyorsunuz ki, Allah Teâlâ Tevrat’ta, ‘Ben, İsmail evladından Ahmed adında bir peygamber göndereceğim. Ona iman edenler hidayete ve doğru yola erecekler; iman etmeyenler ise melundur.’ buyurdu."

Bunun üzerine yeğenlerden biri olan Seleme iman etmiş, lakin Muhacir iman etmemiş ve İslam’a girmekten çekinmiştir. İşte o zaman bu ayet nazil olmuştur:

"Peygamberlerin atası olan İbrahim ne büyük bir zattır!

Ulûhiyetim ve şanım hakkı için, Biz, elbette İbrahim’i dünyada ıstıfa ettik,"

yani halk arasında temizlik ve safiyet özü olarak seçtik, eğitip güzel huylarla donattık ve onu dost (Halil) edindik. Ayrıca imamet-i kübraya (büyük önderliğe) seçkin kıldık.

"Şüphe yok ki, onu yüce derecelere nail eyledik. Ahirette de elbette iyiler zümresindendir."

Doğruluğuyla, dürüstlüğüyle, hayırseverliğiyle ve iyilikseverliğiyle ün yapmış olan İbrahim (a.s.), Allah’ın makbul kulları arasındadır. Hem dünya hem de ahirette bu kadar büyük nimetlere nail olmuştur.


Hz. İbrahim’den Yakup’a İsmail’den Hz. Muhammed’e İslam dini

«İbrahim de bunu oğullarına vasiyet etti.» Hz. İbrahim kendi nefsinde kemale erince, başkasına da bu kemale ermesi için tavsiyede bulundu. Bu da, Hz. İbrahim'in dini ve dünyevi bakımdan hayırlı ve yararlı olarak gördüğü şeyi, bir lütuf ve ihsan mahiyetinde, çocuklarına tavsiyesidir. Bu tavsiye, "oğulları" ifadesinden anlaşılacağı üzere erkek çocuklarına demektir.

«Yakub da onu» yani Hz. İbrahim'in tavsiye ettiği şeyi «tavsiye ederek:» Hz. Yakub, Hz. İbrahim'in torunu ve Hz. İshak'ın oğludur. On iki çocuğuna vasiyette bulunmuştur. Yüz kırk yedi yıl yaşamış ve Mısır'da vefat etmiştir. Mukaddes topraklara (Kudüs) götürülüp, orada babası İshak'ın yanına defnedilmesini istemiştir. Bunun üzerine Hz. Yusuf, kendisini alıp oraya götürmüş ve dedesi İshak'ın yanına defnetmiştir. (Bursevi, s. 248)


Hz. Yakup’un oğullarına İslam’ı tavsiye etmesi

«'Oğullarım! Allah sizin için bu dini,» yani dinlerin en seçkini olan ve Allah katında ondan başkası olmayan İslam'ı, «seçti. O halde sizler sadece müslümanlar olarak,» yani tevhid dininde samimi ve Rabbiniz hakkında iyi niyet besleyerek, «can verin' dedi.»

Bu ifade, görünürde ölümle ilgili bir emirdir. Ancak gerçekte, müslüman olarak yaşamakla ilgili bir emirdir ve İslam'ın terk edilmesi yasaklanmaktadır. (Bursevi, s. 248)

"Artık ancak Allah’a teslim kimseler olarak ölün."

Ayetin zahirî anlamı, İslam haline aykırı bir ölümden nehyetmektir. Bunun maksadı, öldüklerinde bu halin hilafına bir durumda olmaktan sakındırmaktır ve İslam üzere sebat göstermelerini emretmektir. Bu ifade, onların İslam üzere olmayan bir ölümünün kendisinde hayır bulunmayan bir ölüm olduğuna ve böyle bir hâle maruz kalmamaları gerektiğine delalet etmektedir.

Sebeb-i Nüzul

Rivayete göre, Yahudiler Hz. Peygamber’e (s.a.v.) şöyle dediler:

“Bilmiyor musun, Hz. Yakub öldüğü gün evlatlarına Yahudiliği tavsiye etmişti?”

Bu ayet, bu münasebetle nazil oldu.

«Yoksa siz, Yakub’a ölüm geldiği,» yani onda ölüm belirtileri görüldüğü, «sırada yanında mı bulunuyordunuz?» Yani, o zaman siz orada değildiniz.

Bu ayet, Yahudilerin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e: "Yakub’un, oğullarına öleceği sırada Yahudiliği vasiyet ettiğini bilmez misin?" diye sormaları üzerine indi. Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu: "Hz. Yakub’da ölüm belirtileri görüldüğü ve oğullarına bunu söylediği zamanda orada bulunmuyordunuz."

«O zaman o, oğullarına: ‘Benden,» yani ölümümden, «sonra neye tapacaksınız?’» diye sordu.

Bu sözleriyle, onların tevhid ve İslam konusundaki kararlılıklarını kesinleştirmek istemiştir. (Bursevi, s. 249)

Ayrıca bakınız: Hz. İbrahim'in İmtihanı, Kelimelerle Sınanması ve Güzel Hasletleri


Kaynaklar:

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 1, Azim Dağıtım, İstanbul.

İsmail Hakki Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, Cilt 1, Damla Yayınevi, İstanbul.

Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 1, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011.

Mukatil bin Süleyman, Tefsir-i Kebir, Çev: M. Beşir Eryarsoy, Cilt 1, İşaret Yayınları, İstanbul, 2006.




Next Post Previous Post
No Comment
Add Comment
comment url