Hz. Peygambere “müjdeci ve azabın habercisi” diyen ayetlerin yorum ve tefsiri
Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresinde Hz. Muhammed’in (sav) “müjdeci ve azabın habercisi” olduğu ifade ediliyor. Bakara suresi 119-121. ayetlerin meali, tefsiri ve farklı tefsirlerde yer alan yorumlarına bakalım.
Bakara suresi 119-121. ayetlerin meali, tefsiri ve yorumu
Aşağıda Bakara suresi 119-121. ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde yer alan meali ve Elmalılı tefsiri ile birlikte İsmail Hakki Bursevi, Kadı Beydavi ve Mukatil bin Süleyman tefsirlerinde yer alan yorumlar yer alıyor.
İlk önce ayetlerin mealine bakalım.
Bakara suresi 119-121. ayetlerin meal-i şerifi
119- Şüphesiz, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin.
120- Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar senden asla hoşnut ve razı olmayacaklar. De ki: "Gerçekten de Allah’ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir." Andolsun, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah’tan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.
121- Kendilerine kitabı verdiğimiz ehliyetli kimseler, onu tilavetinin hakkını vererek okurlar. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim de onu inkâr ederse, işte o inkârcılar hüsran içindedirler.
Önceki ayetler: Kur’an’ın “Allah çocuk edindi” diyenlere cevabı ve ilgili ayetlerin yorum ve tefsiri
Kur’an diyor: Hz. Muhammed (s.a.v) müjdeci ve uyarıcı bir resul
Ey Muhammed! Hiç şüphe yok ki, biz seni hak olan Kur’an ile müjdeci ve korkutucu bir resul olarak gönderdik. Sen, gerçek bir peygambersin ki, vazifen ilerideki müjdeleri ve tehlikeleri herkese tebliğ etmektir. Her birinin kalbine imanı sokup yerleştirmek senin görevin değildir. Sen, cehennem ehlinden, cehenneme gideceklerden sorumlu değilsin. Kendi yaptıklarından, çalışıp kazandıklarından onların kendileri sorumludurlar. (Yazır, s. 398)
Burada Hz. Peygamber (s.a.v.)'e şöyle denilmek istenmektedir: Senin doğruluğun, mucize ve delillerle ortaya çıktıktan sonra, müjdelemekten ve uyarmaktan başka bir görevin yoktur. Onları imana ve kabule zorlamak senin işin değildir. «Sen, cehennemliklerden sorumlu değilsin.» Risaleti tebliğ ettikten sonra, onların iman etmemeleri dolayısıyla senin bir sorumluluğun yoktur. (Bursevi, s. 229)
"Sen cehennem ashabından sorulmazsın." Sen onlara tebliğde bulunduktan sonra, şayet iman etmezlerse, o cehennem ehlinden sen sorumlu değilsin.
Nafi' ve Yakup kıraatlerinde "sorulmazsın" şeklinde değil de, "sorma" şeklinde okunmuştur. Bu kıraate göre ayet, Hz. Peygamber’i cehennem ehli hakkında sualden nehyetmektedir.
Veya kâfirlerin ahiretteki cezalarının dehşetini anlatır. Öyle ki, tavsif edilemeyecek kadar korkunçtur. Veya muhatap, o azabın haberini dinlemeye dayanamayacağından, onlarla ilgili sualden nehyedilmiştir. (Beydavi, s. 189)
“Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla razı olmayacak...” ayetinin açıklaması
Yahudiler Hz. Peygamber'e, "Gel bizimle bir müddet hoş geçin, bizi memnun et ki sana tabi olalım," demişlerdir. Bu tekliflerinde art niyetlerini ve samimiyetsizliklerini ortaya koyan bir tutum sergilemişlerdir. Bunun üzerine şu ayet inmiştir: Ey Muhammed! Ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar sen onların milletlerine tabi olmadıkça asla senden memnun olmazlar; hiçbir şekilde onların gönüllerini hoş edemezsin, meğer ki milletlerine tabi olasın. Halbuki senin için, ikisinin de milletine tabi olmak mümkün değildir. (Yazır, s. 399)
Ayrıca bknz: Ayette Neden Din Yerine Millet İfadesi Kullanılmıştır?
«Yemin olsun ki, sana ilim» yani vahyedilmiş Kur'an «geldikten sonra, eğer onların arzularına uyarsan, Allah’tan» yani O'nun yüce katından «sana ne bir dost,» fayda sağlayacak bir koruyucu «ne de» Allah’tan gelecek cezayı engelleyebilecek «bir yardımcı vardır.»
Ayette geçen "ehva" kelimesi, "heva" kelimesinin çoğuludur. Heva, şehvete dayanan ve sapıklığa çağıran görüş demektir. İnsanları "haviye" yani cehenneme götürdüğü için bu isim verilmiştir. Ehva kelimesinin tekil olarak değil de çoğul olarak kullanılmasının sebebi, onların her birinin arzusunun diğerinden farklı olduğunu belirtmektir. İşte bu nedenle Peygamber Efendimizin, ancak onların hepsinin hevasına, yani tüm arzu ve isteklerine uyarsa, onların hepsinin razı olacağı bildirilmiştir. (Bursevi, s. 231)
Kendilerine verdiğimiz kitabı hakkıyla okuyanlar ayetinin açıklaması
«Kendilerine verdiğimiz kitabı hakkıyla okuyanlar,» ifadesi, kitabın lafızlarını tahrif etmekten kaçınan, anlamını derinlemesine düşünen ve içindekilere uygun şekilde amel eden kimseleri ifade etmektedir.
Burada, Abdullah b. Selam ve arkadaşları gibi, Yahudilikten dönerek Müslüman olan Ehl-i Kitap müminleri kastedilmektedir. "Kitap" ifadesi ise burada Tevrat anlamında kullanılmaktadır.
«İşte onlar», yani kendilerine kitap verilen ve onu hakkıyla okuyanlar, kitaplarını tahrif etmeksizin ona iman ederler. Buna karşılık, «kim de onu» yani kitabı «inkâr ederse...» bu inkâr ister bizzat tahrif yoluyla olsun, isterse daha önce tasdik ettiği kitabı sonradan inkâr etmek gibi başka sebeplerle olsun, fark etmez.
«Hüsranda olanlar», aldanıp helake uğrayanlar da işte onlardır. Çünkü onlar, iman yerine küfrü tercih etmişlerdir. (Bursevi, s. 232)
Kendilerine kitap {yani, Tevrat} verdiğimiz kimseler, onu tilavet ederler {yani, gereği gibi okurlar; Tevrat'ta bulunan Muhammed'in niteliklerini tahrif edip değiştirmezler}. İşte bunlar {yani, Abdullah b. Selam ve arkadaşları}, ona iman ederler {yani, Muhammed'i tasdik ederler}. Her kim {yani, ehl-i Tevrat'tan her kim} onu {yani, Muhammed'i} inkâr ederse, işte onlar hasirlerdir {yani, cezaya çarptırılarak zarara uğrayanlardır}. (Mukatil, s. 120)
Kaynaklar:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 1, Azim Dağıtım, İstanbul.
İsmail Hakki Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, Cilt 1, Damla Yayınevi, İstanbul.
Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 1, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011.
Mukatil bin Süleyman, Tefsir-i Kebir, Çev: M. Beşir Eryarsoy, Cilt 1, İşaret Yayınları, İstanbul, 2006.