Kur’an’da Hz. Adem’in kıssası ve İblis’in isyanı

Bakara suresi 30-39. Ayetlerin tefsirlerinden birkaç not


Bakara suresi 30-39. Ayetlerde Allah’ın Hz. Adem’i yaratması, ona isimleri öğretmesi ve meleklere ona secdeyi emretmesi anlatılıyor. Sonuçta İblis isyan eder. Ayrıca Hz. Adem ve Havva’nın cennetten kovulmasına da sebep olur. 

Aşağıda bu ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde yer alan meali ve Elmalılı tefsiri ile birlikte İsmail Hakki Bursevi ve Kadı Beydavi tefsirlerinden bu ayetlerle ilgili birkaç not yer alıyor.

Bakara suresi 30-39. Ayetlerin meal-i şerifi

30- Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!... Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: “Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.

32- Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakimsin".

33- (Allah): "Ey Adem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Adem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim? " dedi.

34- Ve o zaman meleklere: "Adem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkarcılardan oldu.

35- Dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

36- Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları (cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: "Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik.

37- Derken Adem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.

38- Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

39- İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır. (Yazır, 256-257)

Bakara suresi 30-39. Ayetlerin tefsirlerinden birkaç not


Bakara suresi 30-39. Ayetlerin tefsirlerinden birkaç not

Bunda açık olarak Allah'ın yardımı, kaza ve kader, Allah katanda Adem'in kıymetinin başlangıcı, beşeri üremenin başlangıcı, din, ilim ve dilin başlangıcı, vazife ve kardeşliğin başlangıcı, sosyolojinin başlangıcı, hukukun başlangıcı vardır. Beşeri üremenin; ilk din, ilim ve dil devrinden itibar edilmesi ve son beşeriyetin bu başlangıca dayanmasının gereği ve insanlığın mahiyetinin tarifinde bunların zati bir kıymeti bulunduğu, fakat günah ve isyanın, hasımlık ve düşmanlığın zati ve yaratılıştan olmayıp, geçici ve dış telkinlerin eseri olduğu anlatılıyor. … Şeytanın bu düşmanlıktan ayrılmayacağı, fakat insanlığın buna karşı kendine, kendi yaratılışına sahip olarak nefsini ve türünü muhafaza ve müdafaa edebileceği ve o zaman beşeri saadetin en yüksek sınırını bulacağı ve bu hususla tevbenin kıymeti anlatılıyor. (Yazır, s. 257)

Allah’ı tesbih ve takdis etmek nedir?

“Tesbih, Celal sıfatlarının ortaya çıkması, hamd ise, nimetlendirme sıfatlarının hatırlatılması içindir. Aynı zamanda seni takdis ederiz, sana lâyık olan yücelik ve izzetle seni vasfederiz, sana yaraşmayacak şeylerden seni uzak kılarız.

Teysîr'de: "Tesbih, Allah’a yaraşmayacak şeyleri, Ondan uzak kılmak, takdis de, O'na yaraşacak şeyleri O'nun hakkında söylemektir," deniliyor.” (Bursevi, s. 118)

İlmin üstünlüğünü gösteren ayet

Ayet (Bakara, 2/33), ilmin şerefini, üstünlüğünü ve hatta ibadetten daha üstün bir dereceye sahip olduğunu gösteriyor. Çünkü melekler, Hz. Adem'den daha çok ibadet ettikleri halde, halifeliğe lâyık görülmediler. Aynı zamanda âyet, hilafette ilmin şart olduğunu, bu işte vazgeçilmez bir ilke özelliği taşıdığını, Hz. Adem'in de, bu bilgisi sayesinde meleklerden üstün olduğunu gösteriyor. Şüphesiz bilen, daha üstündür. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: "De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer: 9) İlim, en değerli cevherdir. Fakat, mutlaka ibadetle birlikte götürülmesi gerekir. Çünkü ilim ağaç, ibadet de meyve gibidir. Asıl olması bakımından üstünlük ağacındır, fakat onun meyvesinden de yararlanılır. Şöyle derler: "Ana-babanın yüzüne bakmak, Kâbe-i Muazzama'ya bakmak, Kur'an'ın yüzüne bakmak ve âlimin yüzüne bakmak ibadettir.” (Bursevi, s.117-118)

Bakara suresi 30-39. Ayetlerin tefsirlerinden birkaç not


Hz. Adem ve Havva’ya yaklaşmayın denilen ağaç nedir?

“Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara, 2/35)

Ayette gayet etkili anlatımlar vardır:

-Yasağın “yaklaşmayın” şeklinde gelmesi. Yaklaşmak, yemenin sebeplerindendir. Harama yaklaşan kimsede, aklın ve dinin gereğinden alıkoyacak şekilde, bütün kalbiyle harama doğru bir meyil meydana gelir. Nitekim hadiste, “bir şeyi sevmen, seni kör ve sağır yapar” denilmiştir. Dolayısıyla, Adem ve Havva’nın, harama düşme korkusuyla, Allah’ın haram kıldığının çevresinde dolaşmamaları gerekir.

-Haramdan yemeyi zalimlerden olmaya bir sebep kıldı. Buradaki zulüm, günah işleyerek veya itibar zedeleyici bir iş yaparak nasiplerini azaltmak sûretiyle nefse zulmetmektir. Ayette geçen ağaç; buğday, incir, üzüm veya yiyenin def-i hacete mecbur olduğu bir ağaçtır. Evlâ olan, ayette hangi ağaç olduğu belirtilmediği için, kati bir delile dayanmadan belirlememektir. Çünkü, asıl maksat bu değildir. (Beydavi, s.121)

Tevbe ile Allah’ın rahmet ve lütfunu yeniden çekmek

“Derken Adem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.” (Bakara, 2/37) ayetindeki tevbe konusu üzerine Elmalılı Hamdi Yazır şunları söylüyor:

Düşünülecek olursa bunların hepsi, ayette aynı mananın ifadesine dayanmaktadır ki, bu da ilk yaratılış gereği bütün varlığıyla Allah Teala'ya yönelmek ve O'nun arızalar ile kesintiye uğrayan rahmet ve lütfunu, öfke ve dalaletten uzak olarak tekrar celbetmek için iman akdini yenilemek suretiyle, kalb ile, söz ile ve fiille tevbe etmeye ve kurtuluşa dönmektir. Ve bunda dinin aslı yer almıştır. Bizim dünyada din ve imanımız, ilk yaratılışta takdir edilmiş olan rahmete ve iman akdine nazaran bir tevbe ve bir rücu' (dönüş) manasındadır. Ve insana mahsus saadet, günahları kendisine huy edinmemek için daima tevbe ve istiğfar üzere bulunmaktadır. İnsanı ümitsizlendirecek şey, farzedelim vaki olan bir günah değil, günahta ısrar etmek ve tevbeyi unutarak şeytana uymayı huy edinmektir. İnsan Allah'ına, fıtratına iftira etmemeli, şeytana ve şeytanlığa karşı mücadele etmelidir. Nitekim Hz. Adem, hatanın neticesi olarak yeryüzüne çıkınca, Allah'ın lütfuyla kendini topladı ve yaratılışı gereği aldığı kelimelerle amel etti, kusurunu itiraf ile imanını arz etti ve: "Ya Rab, beni kendime bırakma!... " diye yine hilafetini yalvararak istedi de Rabbi de ona tekrar rahmetiyle iltifat etti, tevbesini kabul etti. 

Bakara suresi 30-39. Ayetlerin tefsirlerinden birkaç not


Allah, kulunu bir kere terk edivermekle ilel'ebed terk edivermez

Zira senin Rabbin olan Allah, tevbeleri kabul eden, merhamet edendir ve hem tevbeleri kabul

eden ve merhametli olan O’dur. O, o kadar merhametli bir Allah'dır ki, kulunu bir kere terk edivermekle ilel'ebed terk edivermez. Kulu dönüp tevbe ettikçe, İblis gibi ısrar etmedikçe yine bakar, yine bakar, sonsuz olarak bakar, bir oldu, iki oldu, nihayet üç oldu, "yetişir artık" demez, sayısız olarak döner bakar, çünkü Rahim (çok merhametli)'dir. Tevbe, esasen rücu' etmek, geçmiş asla dönmek demektir. Şu halde kula nisbet edildiği zaman geçici olan günah halini bırakıp, asli olan düzgün haline dönmek demek olur. Allah'a nisbet edildiği zaman da geçici olan öfke nazarından, asil olan rahmet nazarına dönmek manasını ifade eder. Bunun için tevbenin şer'i manası, kulun günahını itiraf ve ondan pişmanlık duyup, bir daha yapmamaya azmetmesi, Allah'ın da bu tevbeyi kabul ile günahı mağfiret etmesi diye açıklanır. (Yazır, s. 278)


Kaynaklar:

Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 1, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011.

İsmail Hakki Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, Cilt 1, Damla Yayınevi, İstanbul. 

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 1, Azim Dağıtım, İstanbul.


Next Post Previous Post
No Comment
Add Comment
comment url