Bakara suresinde mescitlerin harap edilmesiyle ilgili ayetlerin yorum ve tefsiri

Bakara suresinde mescitlerin harap edilmesiyle ilgili ayetlerin yorum ve tefsiri

Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresi 114-115. ayetlerde mescitleri harap edenlere, buraya girmekten men edenlerle ilgili hükümler var. Ayrıca doğu da batı da Allah’ındır denilerek namazın kılınabileceği yer ve yönle ilgili işaretler var. Bakara suresi 114-115. ayetlerin meali, tefsiri ve farklı tefsirlerde yer alan yorumlarına bakalım.


Bakara suresi 114-115. ayetlerin meali, tefsiri ve yorumu

Aşağıda Bakara suresi 114-115. ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde yer alan meali ve Elmalılı tefsiri ile birlikte İsmail Hakki Bursevi, Kadı Beydavi ve Mukatil bin Süleyman tefsirlerinden yer alan yorumlar yer alıyor.

İlk önce ayetlerin mealine bakalım.


Bakara suresi 114-115. ayetlerin meal-i şerifi

114- Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka bir şey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.

115- Bununla beraber, doğu da Allah'ındır, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah'ın rahmeti geniştir, O, her şeyi bilendir.

Önceki ayetler: Kur’an’da nesih, Yahudi ve Hıristiyanların iddiaları ile ilgili ayetlerin yorum ve tefsiri


Allah’ın mescitlerinin harap edilmesi ile ilgili ayetlerin açıklaması

Nitekim Allah’a şirk koşmak en büyük zulümdür. Allah’ın mescitlerini, içlerinde Allah denilmekten men etmek ve harap olmalarına çalışmak da hem Allah’ın, hem mescitlerin, hem de insanların hakkına son derece tecavüz demektir. Bunu yapabilen zalimler, hiçbir zulümden çekinmez, her türlü haksızlığı yapar, hepsine kapı açarlar. Şu halde mescitlere saldırmak ve onların maddeten veya manen harap olmalarına çalışmak, zulümlerin en büyüğüdür ve bunu yapanlar en zalim kişilerdir. (Yazır, s. 391)

Allah'ın mescitlerinde, O'nun isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir!" ayeti, her ne kadar Beyt-i Makdis'e saldıran, onu harap edip ahalisini öldüren Rumlar hakkında veya Hudeybiye senesi Rasulullah'ı Mescid-i Haram'a girmekten men eden müşrikler hakkında inmişse de, mescidi harap eden veya namaz için tahsis edilen mekânı iptal etmek için çaba gösteren herkesin içine alınır. (Beydavi, s. 185)


Beyt-i Makdis'in yıkılması

Tefsircilerin çoğunluğunun beyanına göre, ayetin asıl iniş sebebi, Beyt-i Makdis'in tahribi meselesi olup, ayet Rum ve Hristiyanlar hakkındadır. Bir kısım tefsirciler, bunun müşrikler hakkında olduğunu da açıklamışlardır. En doğrusu, her ikisi; yani Hristiyanların müşriklerle olan ortak özellikleri hakkındadır. (Yazır, s. 391) 

Bursevi ise tefsirinde “Ayetin nüzul sebebi, Hristiyanların kralı, Bizanslı Antonyus’un, İsrailoğullarıyla savaşıp askerlerini öldürmesi, Tevrat’ı yakması ve Beyt-i Makdis’i yağmalayıp harabeye döndürdükten sonra içine leş atması ve burada domuz kesmesidir. Burası, Hz. Ömer’in hilafeti dönemine kadar yıkık ve harap bir şekilde kalmış, herhangi bir tamir görmemişti. Hz. Ömer tarafından tamir edildikten bir süre sonra ise, tekrar batılı Hristiyanların eline geçerek yüzyılı aşkın bir süre onların elinde kaldı. Ancak Selahaddin Eyyubi tarafından Hicri 585 (Miladi: 1189) yılında yeniden fethedildiğinde asıl kimliğine kavuşturulmuştur.” diyor. (Bursevi, s. 223) Ancak ayetin hükmünün genel olduğunu da vurguluyor. Yani tüm mescitler için geçerlidir. 

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dil tefsirinde bu ayetlerin  Beyt-i Makdis'in tahribi ile ilgili olduğunu söyledikten sonra bu kutsal yerin kimler tarafından tahrif edilmesini geniş bir şekilde anlatıyor. İşte, Yazır’ın anlattıklarının özeti:


İlk Yıkım ve Sonrası

  • Buhtunnasr: Babilli kral Buhtunnasr tarafından Kudüs fethedilerek büyük bir yıkıma uğratıldı. İsrail devleti bu olayla sona erdi.
  • Erdişiri Behmen: Pers kralı Erdişiri Behmen, Buhtunnasr'ın tahribatından sonra Kudüs'ü yeniden imar etti.

İkinci Büyük Yıkım

  • Titus: Roma İmparatoru Vespasianus'un oğlu Titus, Kudüs'ü ikinci kez büyük bir yıkıma uğrattı. Bu olay, Yahudi devletinin tamamen sona ermesi anlamına geliyordu. Romalılar, Yahudilerin sık sık isyan çıkardığını ve huzursuzluk yarattığını belirtmektedirler.

Üçüncü Yıkım ve Sonrası

  • İlya Anderyanos: Roma İmparatoru İlya Anderyanos, Kudüs'ü üçüncü kez tahrip etti ve büyük bir katliam gerçekleştirdi.
  • İlya Anderyanos: İlginç bir şekilde, aynı imparator daha sonra şehri yeniden imar etti ve Roma ve Yunan asıllı insanları buraya yerleştirdi.

Hristiyanların Etkisi ve Son Tahribat

  • Helana: Hristiyan İmparator Konstantin'in annesi Helana, Kudüs'e gelerek Hz. İsa'nın mezarı olduğu iddia edilen yere Kıyame Kilisesi'ni inşa ettirdi. Ayrıca, Beyt-i Makdis'i yerle bir ederek yerine çöplük yaptırdı.
  • Hz. Ömer: İslam'ın yükselişiyle Kudüs Müslümanların eline geçti. Hz. Ömer döneminde Mescid-i Aksa yeniden inşa edildi ve Kudüs, İslam dünyasının önemli merkezlerinden biri haline geldi.


Mekke müşriklerinin Resulullah’a ve Müslümanlara Kabe’de ibadet etmeyi yasaklamaları

Buna ek olarak Mekke müşriklerinin Resulullah’a ve Müslümanlara Kabe’de ibadet etmeyi yasaklamaları, baştan sona mescitler hakkında yapılmış ve yapılacak engelleme ve yıkımlar cümlesine dahil olan bir zulüm şeklidir. (Yazır, s. 393)

Bu ayetin nüzul sebebinin müşrik Araplar olduğunu söyleyenler de vardır. Bu müşrikler, Resulullah (s.a.v.)'ın Mekke'deyken Allah'a dua etmesini engellemiş ve hicrete zorlamışlardı. Aynı şekilde Resulullah'ı ve ashabını, hicretin altıncı yılı olan Hudeybiye yılında Medine'den geldiklerinde Mescid-i Haram'a sokmamışlardı. "Onların yıkılmasına çalışanlar"dan maksat, Mescid-i Haram'da Allah'a ibadet etmekten, O'nu anmaktan ve zikirden men etmeleridir. Burada gerçek anlamda bir yıkma ve harap etme olmamakla birlikte, bu da aynı yıkmak ve harabeye döndürmek gibidir. Çünkü mescidin imarı, onu yapmak ve onarmakla olduğu gibi, aynı zamanda oraya devam etmekle de olur. Mesela Arapçada "falanca kimse mescidi imar ediyor" denir. Bu, o kimsenin mescide sürekli devam ettiği ve mescidden ayrılmadığı anlamına gelir. Nitekim hadiste şöyle buyurulmuştur: "Mescide devam eden birisini gördüğünüzde, onun imanlı olduğuna şehadette bulunun." Çünkü Allah şöyle buyurmuştur: "Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a iman eden... kimseler imar ederler." (Tevbe: 18) Dikkat edilirse, mescitlere gidip gelmek, mescitleri imar anlamında kullanılmıştır.

Bunları yapan o zalimlere dünyada büyük bir felaket, bir perişanlık, bir mahrumiyet vardır. Bir gün gelecek, o engellemeleri, o zulümleri yaptıranlar devletlerini, güç ve kuvvetlerini yitirecek, güçsüz kalıp perişan olacaklardır. Çok dikkate şayandır ki, Süddi tefsirinde bu sefalet ve perişanlıktan maksat, Kostantiniyye şehrinin ellerinden çıkması, yani İstanbul’un fethi olayı olduğu zikredilmiştir. İbni Cerir, Keşşaf ve daha başka mütekaddim ve muteber tefsirlerde de bu kavil naklolunmuştur. Bu tefsirler, İstanbul’un fethinden asırlarca önce yazılmış olduğuna ve hele ilk müfessirlerden sayılan Süddi’nin fetihten beş-altı asır önce yaşamış bulunduğuna göre, bu şekildeki tefsirin kaynağının Hz. Peygamber’den rivayetle alınmış bir mucize olduğunda şüpheye düşmemek gerekir. (Yazır, s. 394)


“Doğu da batı da Allah'ındır" ayetinin açıklaması

“Doğu da batı da Allah'ındır" sözü, ibadet ve namazlar için bazı mescitlerin tahsis edilmediği anlamındadır. Aksine, bütün yeryüzü insanlar için mescittir. Hangi bölgesinde namaz kılarsanız kılın, Allah'ındır. (Bursevi, s. 225)

Mücahid ve Hasan-ı Basri, "Rabbiniz şöyle dedi: 'Bana dua edin ki, duanızı kabul edeyim'" (Mü'min: 60) ayeti inince, sahabenin "Biz nereye doğru dua edelim?" diye sormaları üzerine, "Doğu da, batı da Allah'ındır. Her nereye yönelirseniz, Allah'ın rızası oradadır" ayeti nazil oldu, demişlerdir. (Bursevi, s. 226)

Kıblenin Kâbe'ye çevrilmesinden önce, bulutlu bir günde seferde olan bir grup mü'minden -kıbleyi tespit edemedikleri için- kimi meşrike / doğuya, kimi mağribe / batıya doğru namaz kıldı. Güneş doğunca, kıbleden başka bir tarafa doğru namaz kıldıklarını anladılar. Medine'ye gelip durumu Nebi'ye (s.a.v) haber verdiklerinde, şanı yüce Allah şu buyruğu inzal etti:

Meşrik de, mağrib de Allah'ındır; nereye dönerseniz (yani, namazda yüzlerinizi nereye dönerseniz), Allah'ın vechi (yani, Allah) oradadır. Kuşkusuz Allah vasidir (yani, kıbleyi bilemedikleri vakit, kıbleye yönelmeyi terk edebilecekleri hususunda onlara genişlik vermiştir), âlimdir (yani, onların niyetlerini çok iyi bilendir). (Mukatil, s. 117)


Kaynaklar:

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 1, Azim Dağıtım, İstanbul.

İsmail Hakki Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, Cilt 1, Damla Yayınevi, İstanbul.

Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 1, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011.

Mukatil bin Süleyman, Tefsir-i Kebir, Çev: M. Beşir Eryarsoy, Cilt 1, İşaret Yayınları, İstanbul, 2006.


Next Post Previous Post
No Comment
Add Comment
comment url