Kur’an’da nesih, Yahudi ve Hıristiyanların iddiaları ile ilgili ayetlerin yorum ve tefsiri
Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresi 106-113. ayetler ilk önce nesih konusu ile başlar ve daha sonra Yahudi ve Hıristiyanların kendi dinlerinin üstün olduğu iddiaları ile devam eder. Bakara suresi 106-113. ayetlerin meali, tefsiri ve farklı tefsirlerde yer alan yorumlarına bakalım.
Bakara suresi 106-113. ayetlerin meali, tefsiri ve yorumu
Aşağıda Bakara suresi 106-113. ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde yer alan meali ve Elmalılı tefsiri ile birlikte İsmail Hakki Bursevi, Kadı Beydavi, Mukatil bin Süleyman ve Muhammed Esed tefsirlerinden yer alan yorumlar yer alıyor.
İlk önce ayetlerin mealine bakalım.
Bakara suresi 106-113. ayetlerin meal-i şerifi
106 - Biz bir ayetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kadirdir.
107 - Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
108 - Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa 'ya sorulduğu gibi, sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı küfürle değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur.
109- Ehli kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kafir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın ta Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kadirdir.
110- Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklannızı görmektedir.
111- Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi."
112- Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah' a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.
113- Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da " Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. (Yazır meali)
Önceki ayetler: Kur’an’da geçen “raina” ve “unzurna” nedir ve raina’nın yasaklanmasının hikayesi
Nesih nedir? Ayetin neshi nedir?
Nesih lügatte değiştirmek, yani bir şeyin yerine başkasını geçirmek, halef yapmak demektir. Ayetin neshi ise, kiraatinin veya ondan çıkarılan hükmün veya her birinin sona erdigini beyandır. (Beydavi, s. 179)
Bakara 106. ayet de bir ayetin hükmünün kaldırılması ve yerine başkasının getirilmesi ile ilgili Kur’an’ın hükmünü bildiriyor.
Bir ayetin hükmünün kaldırılması ve yerine başkasının getirilmesi
Yahudiler, Allah nesih yapamaz ve şu halde böyle yeni yeni hükümler getiren bir vahiy indiremez mi diyorlar? Yalan söylüyorlar ve yanlış biliyorlar. Zira Allah nesih yapabilir ve yapar, yapmasında da kendisi için hiçbir noksanlık söz konusu değildir; aksine O'nun yaptığı nesihte hayır ve hikmet vardır. (Yazır, s. 382)
Rivayete göre müşrikler ya da Yahudiler şöyle diyorlardı: "Muhammed’i (s.a.s) görüyor musunuz? Ashabına bir şeyi emrediyor, sonra dönüp onu yasaklıyor; önceki emrin aksini emrediyor. Dolayısıyla söyledikleri hep kendisindendir. Bugün bir şey söylüyor, yarın da söylediklerinden dönüyor." Onların bu davranışı, İslam'a dil uzatmak içindi. Böylece İslam'a girmek isteyenlerin azimlerini kırmak istiyorlardı. (Bursevi, s. 215)
Muhammed Esed ise Kur’an meal-tefsirinde bu nesih olayının ayetlerle ilgili olmadığını söylüyor. Ona göre, “Bu pasajda ortaya konulan prensip -Kitâb-ı Mukaddes öğretisinin, yerini Kur’an'ın getirdiği öğretiye bırakması” şeklinde yorumlanmalı. Sonuç olarak “ onu bu şekilde okumamız halinde, neshin, bizzat Kur’an'ın herhangi bir bölümü ile değil, sadece geçmiş İlahî mesajlar ile ilgili olduğunu görürüz.” ifadesini kullanıyor. (Esed, s. 77-78)
Bakara suresi 106 – 107. ayetler de Yahudilerin bu iddialarına cevap veriyor.
İşte bu ayette Allah, neshin hükmünü ve hikmetini açıklamış oldu. Anlam şöyle oluyor: Hikmet ve maslahat gereği biz herhangi bir ayetin lafzını veya hükmünü, ya da her ikisini birlikte yürürlükten kaldırırsak, "ondan daha iyisini," yani kullar için daha faydalı ve daha hayırlı olanını getiririz. (Bursevi, s. 215)
Ayetlerde kaldırılan hükümlere örnekler: Kur’an’da nesihe misaller
Kolay bir şeyle değiştirilen bütün hükümlerin insana getirdiği yükümlülükler de daha hafiftir. Kaldırılan hükmün yerine daha zor bir hüküm konduğunda ise, bu, daha fazla sevap kazandıran bir şeydir. Birincisine, yani daha kolayının getirilmesine örnek, bir yıl iddet bekleme süresinin dört ay on günle değiştirilmesidir. İkincisine örnek, Mekke döneminde savaşın farz olmadığı için terkedilirken, Medine'de farz kılınarak bu durumun neshedilmesidir. Bazen de nesh, fazla bir hafifleme veya zorlama getirmeksizin, tıpkı önceki gibi bir şeyle olabilir. Mesela, kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye çevrilmesi gibi. (Bursevi, s. 216)
Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımci vardır
«Bilmez misin ki...», Başkaları da dahil olmakla birlikte, buradaki hitap özellikle Resulullah'adır. Amaç, hitap edilenin bilgisini pekiştirmektir. İnsanlar içinden hiçbiri, nesih olayını Resulullah kadar bilemez. Çünkü o, yerin ve göklerin sırlarına başkalarından çok daha fazla vakıftır. «Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır.» Mademki, göklerin ve yerin mülkü O'na aittir, O dilediğini işler ve istediği hükmü verir. Burada göklerin ve yerin özellikle zikredilmesi, bunların Allah'ın en yüce sanatı ve en hayranlık verici işlerinden olmasıdır. «Sizin için Allah'tan başka», O'nun dışında «ne bir dost», yakın, arkadaş veya işleri idare eden, «ne de» iyilikte sizi teşvik eden ve kötülükten engelleyen «bir yardımcı vardır.» Dost (veli) ile yardımcı (nasir) arasındaki farka gelince; dost bazen yardım etmede zayıf kalabilir, yardımcı da bazen dostluk açısından diğerine uzak kalabilir. Amaç, müminlerin kalbini teskin etmektir. Çünkü müminlerin dostu ve yardımcısı sadece Allah'tır. Kaldı ki, Allah'tan başkasına dayanılmaz; yalnızca Allah'a sığınılır. Burada, bilgi noktasında anlatılan üç mesele vardır:
- "Allah'ın her şeye kadir olduğunu" bilmek,
- "Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu" bilmek,
- "Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı olmadığını" bilmek.
Bütün bunları bilmek, Allah'ın kulları için iyilikten başka bir şey dilemediğine kesin olarak inanmayı ve nesih konusunda kafirlerin sözlerine ve şüphelerine aldırmamayı sağlar. (Bursevi, s. 217)
Bakara suresi 108. ayetin açıklaması
“Yoksa siz de, daha önce Musa'ya” kavmi tarafından: "Ey Musa! Bunların nasıl ilahları varsa, bize de öyle bir ilah yap" (A'raf: 138) ve "Allah'ı bize apaçık göster" (Nisa: 153) denildiği ve birçok sorular sorulduğu gibi, siz de buna benzer soruları peygamberinize sormak mı istiyorsunuz?» Bütün işlerin sahibi, istediği emri ve yasağı koyanın Allah olduğunu bilmiyor musunuz da soruyorsunuz? Ya da Yahudilerin Hz. Musa'ya bildikleri halde soru sordukları gibi, siz de bildiğiniz halde mi sormak istiyorsunuz? Burada asıl amaç, Müslümanların Hz. Peygamber'e tam güven duymaları gerektiğine, sık sık karşısına çıkıp, hiç düşünmeden ve akıllarına estiği gibi soru sormayı bırakmalarına işarettir. (Bursevi, s. 217)
«Yoksa siz, daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize sormak mı istiyorsunuz?»
Yoksa siz, Yahudilerin Hz. Musa'ya sordukları türden peygambere gereksiz sorular mı sormak istiyorsunuz?
Veya evveliyle bağı olmadan, onların Hz. Peygamber'e güvenmelerini ve ona uygunsuz şeyler sormamalarını bildirir.
Sebeb-i Nüzul
İniş sebebi hakkında farklı rivayetler vardır:
- Ehl-i kitabın bir kısmı gelip Hz. Peygamber'in semadan kendilerine bir kitap indirmesini istediler.
- Hz. Peygamber'e gelip mucize talebinde bulunan müşrikler hakkında indi:
Dediler:
"Sen, bizim için yerden bir pınar akıtmadıkça sana asla inanmayacağız."
"Veyahut hurma ve üzümden senin bir bahçen olsun, bunların ortasından şarıl şarıl nehirler aksın."
"Yahut iddia ettiğin gibi, göğü başımıza parça parça düşür veya Allah'ı ve melekleri şahit getir."
"Yahut altından bir evin olsun ya da göğe yüksel. Oradan bize okuyacağımız bir kitap indirmeden oraya çıktığına da asla inanmayız." (İsra, 90-93) (Beydavi, s. 181)
Bakara suresi 109. ayetin gelmesinin sebebi
Allah mü'minleri sakındırmak üzere, Ehl- i Kitab'tan bir çoğu hakk {yani, Tevrat'ta Muhammed'in bir nebi, dininin de İslam olduğu} kendilerine apaçık belli olmuşken, içlerindeki hasedden dolayı sizi imanınızın ardından küfre döndürmeyi arzu ederler buyruğunu indirdi. (Mukatil, s. 114)
Rivayete göre, Uhud Savaşı'ndan sonra Yahudi hahamlarından Fenhas b. Azura, Zeyd İbn Kays ve diğer bazı kişiler, Huzeyfe b. Yeman ile Ammar b. Yasir'e yaklaşarak, 'Başınıza gelenleri gördünüz ya, eğer doğru din üzere olsaydınız, savaşta yenilmezdiniz. Artık bizim dinimize dönün, bu sizin için daha hayırlı olacaktır. Bizim yolumuz sizin yolunuzdan daha doğrudur.' dediler.
Ammar onlara, 'Andımızı bozmak size göre nasıl bir şey?' diye sordu. Onlar da, 'Korkunç bir şey' cevabını verdiler. Bunun üzerine Ammar, 'Ben hayatta olduğu sürece Muhammed'e küfretmeyeceğime dair Allah'a söz verdim.' dedi. Yahudiler, 'Bu adam sapıtmış!' dediler. Huzeyfe ise, 'Benim Rabbim Allah, peygamberim Muhammed, dinim İslam, kitabım Kur'an, kıblem Kabe ve kardeşlerim müminlerdir. Ben bundan çok memnunum.' diyerek cevabını verdi.
İkisi de bu durumu Peygamberimize anlatınca, O, 'Doğru yolda ilerlemiş ve kurtuluşa ermişsiniz.' buyurdu. Bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur.
Bakara suresinde namaz ve zekattan bahseden ayet
Bakara suresi 110. ayette namaz ve zekat aynı anda bahsediliyor. Yazır bu ayeti şöyle sorumluyor tefsirinde.
Güzel güzel namazınızı kılmaya, zekatınızı vermeye devam edin. Özellikle dinin bu iki temeli sizi her türlü yükselmeye hazırlar. Gerek kıldığınız namaz ve verdiğiniz zekat, gerek kendiniz için yaptığınız başka hayır ve iyilikler cinsinden olan şeyler, yani iyilik adına ne takdim ederseniz, karşılığını peşin olarak hemen istemeyip de ilerisi için hayır defterinize kaydolmak üzere hayır cinsinden ne yaparsanız, onu Allah katında bulursunuz. Hesap görüldüğü gün onun ecir ve sevabını eksiksiz olarak alırsınız. (Yazır, s.385)
Burada asıl amaç, farzları, vacipleri ve nafileleri yerine getirerek Allah'a itaate devamı teşvik etmektir. Bu anlamı, ayetin: «Kendiniz için önceden gönderdiğiniz her hayrı...» şeklindeki bölümünden anlıyoruz. Ayette yer alan "hayır" kelimesi, iyi olan tüm amelleri içerir. Ancak burada Allah'ın bu ameller arasından yalnızca namaz kılmayı ve zekat vermeyi zikretmesi, bu iki ibadetin öneminin büyüklüğü ve Allah katındaki değeri bakımındandır. Çünkü namaz, beden ile yapılan bir ibadettir ve bu ibadete bütün organlar katılmakta ve ayrı ayrı her organla Allah'a şükredilmektedir. Zekat ise zenginler için bir şükür vasıtası olan mali bir ibadettir. Çünkü Allah, bu kimselere lütuf ve ikramda bulunarak huzurlu bir hayat ve birçok güzel işlere başlama imkanı vermiştir. «Allah katında bulacaksınız.» Kendiniz için, hayattayken namaz, sadaka ve daha başka iyiliklerden neyi gönderdiyseniz, onun sevap ve mükafatını Allah katında bulacaksınız. (Bursevi, s. 219)
Cennete kim girecek? Kur’an bu ayet ile cevap veriyor
Kitap ehli şöyle dedi: "Cennete, Yahudi ve Hristiyan olanlardan başka hiç kimse girmeyecek." Yani Yahudiler, Yahudilerden başkasının; Hristiyanlar da Hristiyanlardan başkasının cennete giremeyeceğini söylediler. Demek ki, asr-ı saadetteki Yahudiler, cennet ve cehennemden de söz ederlermiş. Ancak bu iddialar, onların kendi kuruntularıdır; kuru bir idealden, boş bir hayalden ibarettir. Bu, onların kendi hülyalarıdır. (Yazır, s. 385)
Cennet ne Yahudilere mahsus, ne de Hristiyanlara. Hakikat şu ki, her kim Allah için yüzünü lekeden sâlim tutar, nefsini şirkten ve şirk emarelerinden temizleyerek, ihlas ve samimiyetle Allah'a yönelir, bir tek Allah'ı tanır ve bu halinde de özü muhsin olursa, yani Allah'ı görüyormuş gibi kendini Allah huzurunda bilirse, yaptığı her ibadeti temiz kalp ile ve her yönüyle güzel yaparsa, işte onun Rabbi katında mükafatı vardır. Ve bunlara hiçbir korku yoktur. Ve bunlar mahzun da olmayacaklar. İşte bunlara Müslüman ve bu dine İslam denilir. (Yazır, s. 386)
Böylece Kur’an'a göre kurtuluş, herhangi bir özel “zümre”ye tahsis edilmiş olmayıp Allah'ın birliğini kavrayan, kendini O'nun iradesine teslim eden ve dürüst şekilde yaşamak süreriyle bu ruhsal tercihe pratik bir anlam kazandıran herkese açıktır. (Esed, s. 79)
Yahudi ve Hıristiyanların tartışmasını anlatan ayet
Rivayet olunuyor ki, Necran ahalisinden Hristiyanlardan bir heyet, temsilci olarak Peygamber Efendimiz'in huzuruna geldikleri zaman, Medine'deki Yahudi bilginleri de huzura gelmişlerdi. Orada iki taraf birbirleriyle mübaheseye (tartışmaya) giriştiler, derken karşılıklı münakaşaya başladılar. Yahudilerden Rafi' b. Hureyre dedi ki: "Siz hiçbir şey üzerinde değilsiniz!" ve Hz. İsa'ya ve İncil'e küfretti. Buna karşılık Necranlılar'dan biri de Yahudilere dedi ki: "Asıl siz bir şey üzerinde değilsiniz!" ve Hz. Musa'nın nübüvvetini inkâr edip, Tevrat'a küfretti. İşte bu olay üzerine bu ayet nazil oldu. Ayet, bu tartışma ve münakaşanın bireysel bir mesele olmayıp, genellikle Yahudilerle Hristiyanlar arasında cereyan eden yaygın bir mesele olduğunu ortaya koydu. Onlardan her biri diğerinin dinini temelden inkâr eder ve geçersiz sayar. (Yazır, s. 388)
Onlara korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir de ayetinin açıklaması
Onun mükafatı, yaptığı amelden dolayı kendisine vaat edilen sevap, yani cennete girme vaadi Rabbinin katındadır. Yani bu mükafat, kendisinin sahibi ve işlerinin düzenleyicisi olan Allah’tan gelmektedir. Onun bu mükafatı ne zayi olur, ne de eksilir. Onlara ahirette cennete girdiklerinde korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir de. Nitekim Rabbimiz, cennet ehlinin durumunu şöyle anlatıyor: “Orada şöyle derler: Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamdolsun.” (Fatır: 34) Halbuki dünyada başlarına gelebilecek şiddet ve musibetlerden dolayı hep korkarlar. Yapamadıkları salih ameller için üzülürler. Aslında mümin, Allah’ın rahmetinden umudunu kesmeyeceği gibi, O’nun gazabından ve cezalandırmasından da emin olamaz. Nitekim şöyle denilmiştir: “İki korku ve iki güven bir araya gelmez. Dünyada korkan, ahirette güvencededir. Dünyada kendisini emin gören de ahirette korkacaktır.”
Yahudi ve Hıristiyanların bir birinin dinini asılsız olduğunu söylesiyle ilgili ayet
Yahudiler {yani, Yahudilerden İbn Süriya ve arkadaşları}, "Hıristiyanlar bir şey {yani, din hususunda bir şey} üzerinde değildir {dolayısıyla ey Muhammed, Hıristiyanlarla ne işin olabilir, sen bizim dinimize uy}" dediler. Hıristiyanlar da, "Yahudiler bir şey {yani, din hususunda bir şey} üzerinde değildir {dolayısıyla ey Muhammed, senin Yahudilerle ne işin olabilir, sen bizim dinimize uy}" dediler. Halbuki hepsi de o kitabı tilavet ediyorlar {yani, Medine Yahudileri de, Necran Hıristiyanları da Tevrat ve İncil'i okuyorlar}. Bilmeyenler {yani, Rab'lerinin tevhidini bilmeyen Arap müşrikleri} de, aynı şekilde, onların dedikleri {yani, Yahudilerle Hıristiyanların birbirlerine söyledikleri} gibi {yani, "Muhammed ve ashabı dinden bir şey üzerinde değillerdir/söz edilmeye değer bir şeye sahip değillerdir"} dediler... (Mukatil, s. 116)
Bu ayet (Bakara, 103), Yahudiler ve Hristiyanlardan her grubun diğerini nasıl sapıklıkla damgaladığını açıklıyor. «Hristiyanlar hiçbir şeye dayanmıyorlar» ifadesiyle, onların doğru ve önem verilecek bir yol üzerinde olmadıklarını iddia ettiler. Buna karşılık «Hristiyanlar da: 'Yahudiler hiçbir şeye dayanmıyorlar' dediler. Evet, Yahudiler ve Hristiyanlar birbirlerine karşı bu iddiada bulunuyorlar.
«Halbuki onlar» ilim sahibidirler ve her iki grup da «kitabı okuyorlar». Allah'ın kitaplarından birini okuyan kimse, kalıcı olanı inkara kalkışmaz. Çünkü Allah'ın kitaplarından her biri, diğerini tasdik eder. «Bilmeyenler de», puta tapan ve benzeri cahiller de bütün din ehli kimseler için, «aynen onların söylediklerini söylediler». Onlar da «Hiçbir şeye dayanmıyorlar» dediler. Burada, onların bilgilerine rağmen kendilerini bilgisizlerle aynı düzeye indirmeleri dolayısıyla büyük bir kınama vardır.
«Allah,» her iki grup arasında «ihtilaf ettikleri konudaki hükmünü kıyamet gününde verecektir». Din bakımından kimin ne durumda olduğunu ortaya koyacaktır.
Ayrıca bknz: Öldükten Sonra Bile Sevap Kazandıran 3 Amel
Kaynaklar:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 1, Azim Dağıtım, İstanbul.
İsmail Hakki Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, Cilt 1, Damla Yayınevi, İstanbul.
Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 1, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011.
Mukatil bin Süleyman, Tefsir-i Kebir, Çev: M. Beşir Eryarsoy, Cilt 1, İşaret Yayınları, İstanbul, 2006.
Muhammed Esed, Kuran Mesajı Meal-Tefsir, Çev: Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yayınları, İstanbul, 2015.