Yahudilerin Cebrail’e düşmanlığı: Bakara suresi 97-98. ayetlerin yorum ve tefsiri
Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresi 97-98. ayetlerde Cebrail’e düşman olduklarını söyleyen Yahudilere bir cevap var. Cebrail’e düşmanlık ile ilgili ise üç farklı rivayet var. Bakara suresi 97-98. ayetlerin meali, tefsiri ve farklı tefsirlerde yer alan yorumlarına ile birlikte bu rivayetlere bakalım.
Bakara suresi 97-98. ayetlerin meali, tefsiri ve yorumu
Aşağıda Bakara suresi 97-98. ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde yer alan meali ve Elmalılı tefsiri ile birlikte Kadı Beydavi tefsirlerinden yer alan yorumlar yer alıyor.
İlk önce ayetlerin mealine bakalım.
Bakara suresi 97-98. ayetlerin meal-i şerifi
97- Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'an'ı senin kalbine, Allah'ın izniyle, kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olarak indiren odur.
98- Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır. (Yazır, s.356)
Önceki ayetler: Bakara Suresi 94-96: Yahudilerin Cennet İddiası ve Uzun Yaşam Hırsının Yorum ve Tefsiri
Ayetlerin açıklaması özet olarak şöyle:
"Ey Muhammed! Sen değil, ben söylüyorum; sen bunu ilan et! Her kim Cibril’e düşman ise şunu iyi bilsin ki, o Cibril, bu Kur’an’ı kendiliğinden değil, benim iznimle sana indirmektedir. Üstelik ondan önce gönderilmiş olan bütün ilahi kitapları tasdik edip destekleyici, onlar gibi rahmet ve müminlere onlardan da fazla hidayet ve müjde olarak indirilmiştir. Şu halde Cibril’e düşmanlık etmek, Allah’a, Allah’ın kitaplarına, müminlere olan hidayete ve müjdelerine düşman olmaktır. Her kim Allah’a, meleklerine, resullerine ve bilhassa Cibril ile Mikail’e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kafirlere düşmandır. Yani onlara belalarını verecektir; onları yaşatması, onlara mühlet ve fırsat vermesi, sadece talihsizliktir, nimet değil. Ancak tevbe ederler ve inananlar arasına katılırlarsa, o zaman hidayet ve müjdeden onlar da faydalanır, nimete ererler." (Yazır, s. 361)
Cebrail’e düşman olmakla ilgili ayet ve bu ayetin indirilmesinin 3 hikayesi
Bakara suresi 97. ayetin meali şöyledir: Söyle: 'Kim Cebrail'e düşman Allah’a da düşmandır. Çünkü o Cebrail, Kur'an'ı senin kalbine Allah'ın izniyle indirmektedir. Önündeki eski kitapları tasdik edip doğrulayıcı, müminlere hidayet ve müjde olmak üzere indirilmiştir.”
Bu ayetlerin nüzul sebebi olan düşmanlığın nasıl meydana geldiği hakkında birkaç rivayet vardır:
Birincisi: Çeşitli yollarla gelen rivayetlerin bütününden çıkan sonuca göre; Peygamber Efendimiz Medine'ye hicret buyurduklarında, Fedek Yahudilerinin din büyüklerinden biri olan Abdullah İbnü Suriya, birkaç kişiyle birlikte Peygamber Efendimiz'e gelerek münazara etmek istemiştir. Evvela, "Ey Muhammed! Uykun nasıldır?" diye sormuş. "Çünkü ahir zamanda gelecek o peygamberin uykusu bize haber verilmiştir." Peygamber Efendimiz, "Gözlerim uyur, kalbim uyumaz," buyurunca, "Doğru," demiş. Sonra, "Nutfe babadan iken çocuk anasına neden benzer? Bunu da açıklar mısın?" diye sormuş. Peygamber Efendimiz, "Kadının da suyu vardır, hangisi üstün gelirse benzerlik o tarafa çeker," buyurmuş. Abdullah yine "Doğru," demiş. Ardından, "İsrailoğulları'nın kendi nefsine haram kıldığı yiyecek neydi? Bunu da söyle bakalım. Çünkü Tevrat'a göre, bunu ümmi peygamber haber verecektir," demiş. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah adına söylerim. Bilir misiniz ki, İsrail (Yakub), şiddetli bir hastalığa tutulmuştu, hastalığı uzadı. O zaman Allah kendisine bu hastalıktan şifa verirse en sevdiği yiyeceği ve içeceği kendisine haram edeceğini adadı. Ve deve eti yemeyeceğim, deve sütü içmeyeceğim diye kendisine haram kıldı," buyurmuştur. Abdullah, buna da "Evet," dedikten sonra, "Dördüncü ve son olarak bir şey kaldı, onu da söylersen sana iman ettim," demiş. "Sana hangi melek geliyor da Allah tarafından bu söylediklerini sana getiriyor?" diye sorunca, Resulullah "Cebrail," buyurmuş. Bunun üzerine, "O bizim düşmanımızdır, o savaş ve şiddet getirir, bizim elçi meleğimiz Mikail'dir ki o, müjde, ucuzluk, bolluk ve bereket getirir. Eğer sana gelen melek o olsaydı, iman ederdik," demiş.
Hz. Ömer hemen sormuş, "Bu düşmanlık ne zaman başladı?" Abdullah İbn Suriya, "Bunun başlangıcı çok eskilere dayanır," demiş. "Buhtunassar denilen bir adam tarafından Beytülmakdis'in tahrip edileceğini Allah Teala peygamberimize vahyetmiş, ve onu tarif etmişti. Biz de aradık bulduk, onu öldürmek için adamlar gönderdik. O zaman Babil'de henüz miskin bir çocuktu. Fakat Cebrail, 'Eğer Allah sizi onu öldürmeye muvaffak kılarsa, haber verdiği adam bu değilmiş demek olur. Binaenaleyh bunu öldürmek fayda sağlamaz,' diyerek onu müdafaa etti. Sonra da o çocuk büyüdü, kuvvetlendi, hükümdar oldu, bize harp açtı, Beytülmakdis'i tahrip etti ve orada katliam yaptı. Bunun için biz Cebrail'i düşman olarak tanırız." Bunun üzerine işte bu ayetler nazil olmuştur.
İkincisi: İnme sebebi doğrudan doğruya Hz. Ömer ile olan bir konuşma üzerine olmuştur. Şöyle ki, Medine'nin yukarı tarafında Hz. Ömer'in bir tarlası vardı ve oraya giderken yolu Yahudilerin dershanelerinin önünden geçerdi. Zaman zaman durur, onları dinlerdi. Bir gün Yahudiler, "Ey Ömer! Muhammed'in ashabı içinde senin gibi sevdiğimiz yok. Diğerleri gelir geçer, hiç iltifat etmezler, bu da canımızı sıkar. Sen ise öyle yapmazsın; bu yüzden sana çok ümit besliyoruz," dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer onlara sordu: "Sizce en büyük yemin nedir?" Onlar, "Tur-i Sina'da Musa'ya Tevrat'ı indiren Rahman adına edilen yemindir," dediler.
Sonra Hz. Ömer, onlara bu yeminle sordu: "Doğru söyleyin, Muhammed'i kitabınızda buluyor musunuz?" Onlar sustular, konuşmadılar. Bunun üzerine Hz. Ömer, "Ne oluyorsunuz, çekinmeyin söyleyin. Vallahi ben kendi dinimde şüphem bulunduğu için size soru sormuyorum," dedi. Yahudiler birbirlerinin yüzüne baktılar. İçlerinden biri kalkarak, "Söyleyin, yoksa ben söyleyeceğim," dedi. Bunun üzerine Yahudiler, "Evet, biz onu kitabımızda buluyoruz, ancak ona vahiy getiren melek Cibril'dir. Cibril ise bizim düşmanımızdır. O, hep harp, kıtlık ve zelzele gibi şiddetlerin sahibidir. Eğer ona gelen melek Mikail olsaydı, herhalde iman ederdik. Çünkü o, hep rahmete, merhamete, ucuzluğa, huzur ve nimetlere vekil edilmiştir," dediler.
Hz. Ömer tekrar sordu: "Tur-i Sina'da Musa'ya Tevrat'ı indiren Rahman hakkı için söyleyin, Allah katında Cebrail'in yeri nedir?" Onlar, "Cebrail sağında, Mikail solundadır," dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer, "Öyleyse şahit olun ki, Allah'ın sağındakine düşman olanlar, solundakine de düşman olmuş olurlar ve bu ikisine düşman olanlar Allah'a da düşmandırlar!" dedi ve olup bitenleri haber vermek üzere Hz. Peygamber'in huzuruna gitti. Peygamber'in huzuruna vardığında gördü ki, Cibril ondan önce vahiy getirmiş ve Resulullah bu ayetleri kendisine okumuştu.
Üçüncüsü: Yahudilerin, "Allah Teala, Cebrail'e peygamberliği bize getirmesini emrettiği halde, o başkasına götürdü. Bu yüzden ona düşmanız," dedikleri de rivayet edilir. Gerçekten de ayetin anlamına göre, bu düşmanlığın esas sebebi, Kur'an'ın Hz. Muhammed'in kalbine indirilmesinden başka bir şey değildir. Bu da Allah'ın izniyle yapılmış olup, getirilen Kur'an'ın sadece şiddet ve azap içermediği, önceki semavi kitapları tasdik ettiği ve müminlere hidayet ile müjdeler sunduğu ifade edilmiştir. Böylece, Yahudiler tarafından öne sürülen sebeplerin gerçek olmadığı, sadece bahaneler olduğu ortaya konmuştur. (Yazır, s.356-358)
Allah kafirlere düşmandır
Ayette Cebrail ve Mikail (a.s.) meleklere dahilken ayrıca sayılmaları, onların üstünlüğünü gösterir. Öyle ki, bu ikisi sanki aynı türdenmiş gibi görünür. Bu ikisinin ayrı olarak zikri, bir tek meleğe düşman olmanın, hepsine düşman olmakla eşit olduğuna dair bir uyarıdır. Zira onların düşmanlığı veya sevgisini gerektiren şey gerçekte birdir.
Bu iki meleğin ismen yer alması, ayrıyeten tartışmanın bu ikisi hakkında olması gerektiği anlamına gelir.
Ayette "Allah onlara düşmandır" yerine "Allah kafirlere düşmandır" denilmesi, Allah’ın onlara olan düşmanlığının küfürleri sebebiyle olduğunu gösterir. Meleklere ve peygamberlere düşman olmak, kâfirliktir. (Beydavi, s. 172)
Kaynaklar:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 1, Azim Dağıtım, İstanbul.
Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 1, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011.