Tevrat'taki 10 emir ve Bakara suresi 84-85. ayetleri ışığında İsrailoğullarının tutumu
Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresi 84-85. ayetlerde Yahudilerden alınan sözler, Tevrat’taki 10 emirden bahsediliyor. Ancak söz vermelerine rağmen İsrailoğullarının bu emirlerin bir kısmına uyduğu ve diğerlerini ise inkar ederek kendilerini hem bu dünyada hem de ahirette perişan ettiği bildiriliyor. Bakara suresi 84-85. ayetlerin meali, tefsiri ve farklı tefsirlerde yer alan yorumlarına bakalım.
Bakara suresi 84-85. ayetlerin meali, tefsiri ve yorumu
Aşağıda Bakara suresi 84-85. ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde yer alan meali ve Elmalılı tefsiri ile birlikte İsmail Hakki Bursevi tefsirlerinden yer alan yorumlar yer alıyor.
İlk önce ayetlerin mealine bakalım.
Bakara suresi 84-85. ayetlerin meal-i şerifi
84- Yine bir zamanlar misakınızı almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarınızdan çıkarmayacaksınız. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrarınıza şahit de oldunuz.
85- Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
Önceki ayet için bakınız: Bakara suresinde anne, babaya, yakınlara yetimlere iyilik ve namaz ile zekat ayetlerin yorum ve tefsiri
Yahudilerle ilgili bir birinizin kanını dökmeyeceksiniz ayeti
"Yine sizden kesin söz almıştık." Ey Yahudiler! Sizden söz aldığımız zamanı ve Tevrat'ta verdiğiniz sözü hatırlayın. Size demiştik ki: "Birbirinizin kanını dökmeyin." Kiminiz kiminizin kanını akıtmasın. "Ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın." Bir kısmınız diğerlerini ülkesinden çıkarıp atmasın. (Bursevi, s. 186)
Önceki ayette alınan sözlerden bahsediyordu. Bu ayette bu alınan sözlere devam ediyor ve İsrailoğullarının başka ne sözü verdiğini anlatıyor.
Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, kendi nüfusunuzu diyarınızdan çıkarmayacaksınız, yani birbirinizi vatanınızdan sürüp çıkarmayacak, göçe zorlamayacaksınız.
Bu suretle tamamı ona ulaşan emir ve yasakları içine alan ve genel olarak "on emir" adı verilen Tevrat ilkelerine benzeyen bu on adet misakın, Tevrat hükümleri mi, yoksa Hatemü'l-Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu) Efendimiz'e verdikleri ahit suretleri mi olduğu hakkında iki rivayet vardır.
- Bilindiği gibi İsrailoğulları, esas itibariyle Tevrat ilkelerine de uygun olan bu hükümleri yine bozmuşlardı. Hicret'in akabinde, Peygamber Efendimiz ile antlaşma yapmışlardı. Bunun için buyuruluyor ki, sonra sizler, yani şimdiki sizler, işte öyle insanlarsınız ki, kendilerinizi, kendinizden olan nüfusunuzu öldürüyorsunuz, ferdi ve ictimai manada intihar ediyorsunuz. İçinizden bir kısmını yurtlarından, vatanlarından çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde düşmanlık ve kötülük yapma konusunda birleşiyor, sırt sırta veriyorsunuz. Yani vicdanların kabul etmeyeceği fenalık ve saldırganlıklarda bulunuyorsunuz. Birbirinize arka çıkıyor, şayet onlar esir olarak gelirlerse onları fidyeyle kurtarmaya çalışıyorsunuz. (Yazır, s. 333)
- Süddi'den gelen bir rivayete göre, Medine yakınındaki Yahudilerden Beni Kureyza, Araplardan Evs kabilesinin halifi yani antlaşmalısı imişler. Beni Nadir de Hazreç kabilesinin muahidi, yani antlaşmalısı imişler. Bunlar birbirleriyle savaş yaptıkları zaman, her fırka öldürme, memleketi harap etme ve ahaliyi sürüp çıkarma gibi hususlarda kendi müttefiklerine yardım ederdi. Fakat her iki taraf Yahudilerinden bir kimse esir olursa birleşir, fidye toplayarak onu kurtarırlarmış. Araplar, "Bu nasıl şey? Hem onlarla savaşıyorsunuz, hem de esirlerini kurtarmak için fidye veriyorsunuz," diye kendilerine serzenişte bulununca, onlar da "Biz kitabımızın hükmü gereğince bunları fidye ile kurtarmaya mecburuz. Esasen bunlarla savaşmamız da yasaktır, ama ne çare, söz verdiğimiz müttefiklerimizin aşağılanmasından da utanıyoruz," derlermiş. (Yazır, s. 334)
Allah’ın emirlerinin bir kısmına uyma, diğer kısmını inkar etme ayeti
İşte bunun karşılığında ayet buyuruyor ki “Ne acaip, siz kitabın bir kısmına iman eder de diğer kısmını inkâr mı edersiniz?”
Burada kısaca şöyle deniliyor: Siz, fidye dışında, bütün emirlerden yüz çevirdiniz. Çünkü Allah bunlardan şu dört konuda söz almıştı: Öldürmeyi, yurtlarından çıkarmayı, onlar aleyhine düşmanlarıyla yardımlaşmayı terk etmek ve esirlerini fidye karşılığında kurtarmak.
"Siz, kitabın bir kısmına iman ediyor," yani kitabın bir bölümüne inanıp da, öldürme ve sürgün yasağı gibi emirler içeren "bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?" Oysa iman davası, onun bir kısmıyla birlikte geri kalan kısımlarına da inanmayı gerektirir. Çünkü onun hepsi de Allah katındandır ve sözleşmeye dahildir. Bunların yerilmelerinin nedeni, kitabın bir kısmına inanmakla birlikte, bir kısmını inkâr etmeleridir. Ey Yahudi topluluğu! "İçinizden bunu yapanın," yani kitabın bir kısmına inanmakla birlikte, bir kısmını inkâr edenin "cezası, dünya hayatında rezil olmaktır." Onlar için zillet, rezillik ve alçaklık vardır. "Kıyamet gününde" içinde her şeyin karşılığının verildiği o günde "de böyleleri en şiddetli azaba uğratılır." Bu, cehennemde uğratılacakları cezadır ve onların dünyada rezil edilmelerinden daha şiddetli olduğu gibi, ondan önceki azaplardan da daha şiddetlidir. Çünkü dünyadaki azabın bir gün sonu gelir. Halbuki cehennem azabının sonu yoktur. (Bursevi, s. 188)
Bakara suresi 84-85. ayetlerin tasavvufi yönden yorumu
"Birbirinizin kanını dökmezsiniz." "Birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmazsınız."
Burada "Şöyle şöyle yapmayınız" manası belirgin bir şekilde ifade edilmektedir. Bundan murat birbirlerini öldürmemeleri ve vatandan sürüp çıkarmamalarıdır.
Bununla beraber şu manaya da dikkat çekilmiştir: "Birbirinizin kanını akıtmayı ve birbirinizi vatanınızdan çıkarmayı mubah kılan şeyleri yapmayınız."
Ayrıca, tasavvufi yönden şöyle de anlaşılabilir:
"Sizi küçültecek ve ebedi hayatınıza zarar verecek şeyleri yapmayınız. Çünkü gerçek katl, işte böyle bir durumdur. Keza, asıl vatan olan cennetten sizi alıkoyacak hallerden uzak kalınız. Çünkü hakiki sürgün, cennetten uzak kalmaktır." (Beydavi, s. 162)
Beydavi ayrıca ayetin devamında “esirleri fidye vererek kurtarma” ile ilgili kısım konusunda şöyle bir yorumda bulunuyor.
Tasavvufi yönden, ayetten şöyle işarî bir mana nazara verilir:
"Onlar şeytanların elinde esir olduğunda, irşad ve vaazla onları kurtarmaya çalışıyorsunuz. Halbuki sizler kendinizi daha irşad edememişsiniz!"
Bu, "İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?" (Bakara, 44) ayetinde olduğu gibi, irşad edenlerin önce bunları kendilerinin uygulaması gerektiğini anlatır. (Beydavi, s. 163)
Ayrıca bakınız: Anne ve Baba Hakları: Kur'an-ı Kerim'de Ana ve Baba Haklarının Önemi
Kaynaklar:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 1, Azim Dağıtım, İstanbul.
İsmail Hakki Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, Cilt 1, Damla Yayınevi, İstanbul.
Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 1, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011.