Allah’ın sivrisineği misal vermesi ve Allah'a karşı taahhüt ile ilgili ayet (Meal ve tefsir)
İnananlar için Allah Kur’an’da birçok misal verir. İnanmak istemeyenler ise “Allah sivrisineği mi misal verdi” tarzında alay yaparlar. Sonuçta Allah da bir kısmına hidayet verir, bir kısmını da saptırır. Bakara Suresi 26-27. ayetlerin dikkat çektiği hususlar ve bu ayetlerin tefsirlerde nasıl açıklandığına bakalım.
Bakara Suresi 26-27. ayetlerin meal ve tefsiri
- Allah, misal olarak hidayetin sırrı ile ilgili mesel getirmekten çekinmez
- İman edenler bunun hak olduğunu bilir
- İnanmayanlar ise “Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?" derler
- Sonuçta hem hidayet hem de sapkınlığa götüren yollar var burada
- Ahdini bozanlar ve koparılmaması gereken bağlar
- Allah'a karşı taahhüt
Elmalılı Hamdi Yazır, İsmail Hakki Bursevi, Muhamed Esed ve Kadı Beydavi tefsirlerinde Bakara Suresi 26-27. ayetlerin nasıl açıklandığına bakalım.
Bakara Suresi 26-27. ayetler Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde
Meal: “Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb'lerındandır. Ama küfre saplananlar: "Allah böyle bir misal ile ne demek istedi? " derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır. Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.” (Bakara, 2/26-27)
Açıklaması: Böyle ilmin esası ve mühim, terbiye ve hidayetin sırrı ile ilgili mesel getirmekten Cenab-ı Allah çekinmez ve şu halde iman ehli olanlar her zaman bilirler ki, Allah'ın yaptığı mesel, Rablerinden gelmiş olması itibariyle mutlaka haktır. Bunda ilahi bir sır muhakkak vardır. Ve ilahi mesel, muhakkak bir denklik ve benzerlik tarafı içerir. Bu benzeyiş açık ise onu bilirler; gizli ise “İlim, Allah katındadır." derler ve doğruluğuna iman ederler. (Yazır, s. 244)
Allah bu sebeple birçoğunu sapıklığa düşürür
Küfür ile nitelenmiş olanlara gelince Allah bununla, bu garip belirsiz mesel ile ne demek istemiş sanki? Bundan kastı nedir? derler. Bir taraftan hafife almak, diğer taraftan hidayeti kötü yorumlayarak sapıklığa düşmek isterler. Bunlar, Allah'ın ne kastettiğini öğrenirlerse inanacaklar mı? İşte Allah bu sebeple birçoğunu sapıklığa düşürür, onlara sapkın yapar, istedikleri sapıklığı yaratır. Birçoğuna da hidayet verir, onlara da hidayet yaratır. Zira halık (yaratan) birdir, o da her şeyin yaratıcısı olan Allah'tır. Hidayetin yaratıcısı Allah olduğu gibi, sapıklığın yaratıcısı da Allah'tır. Allah yaratmasaydı ve herkesi hidayete mecbur etseydi, sapıklık denen şey insanların istemesiyle var olamazdı. Halbuki sapıklık da bir hak etmedir. Ve Allah Teala'nın sapıklığı yaratması, onu isteyen mahluklarının -sorumluluk kendilerine ait olmak üzere- isteklerini yerine getirmek gibi bir ilahlık ve rablık şanıdır. Yoksa başlangıçta hidayet yaratılışıyla yarattığı kullarından hiç birini Allah zorla sapıtmaz, mutlak yasaklama ve tam zorlama da Allah'ın merhametli olmasına yakışmaz. (Yazır, s.244-245)
Bakara Suresi 26-27. ayetler İsmail Hakki Bursevi’nin Ruhul-Beyan Tefsiri’nde
Meal: “Muhakkak ki Allah, bir sivrisineği ve ondan daha küçüğünü misal vermekten çekinmez. Artık iman edenler, onun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler, İnkâr edenler ise: "Allah bu misalle ne demek istedi?" derler. Onunla birçoğunu şaşırtır ve yine onunla birçoğunu doğru yola getirir. Onunla ancak, fasıkları saptırır. Onlar öyle sapıklardır ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah'ın, ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.” (Bakara, 2/26-27)
Ayetin nazil olma sebebi
Muhakkak ki Allah, bir sivrisineği ve ondan daha küçüğünü misal vermekten çekinmez.” Allah Kuranda sinekten, örümcekten söz edip bunlarla müşriklere darb-ı meseller verince, Yahudiler buna güldüler, alay ettiler ve: “Bu, Allah’ın sözüne benzemez” dediler. İşte bunun üzerine bu âyet nazil olmuştur. (Bursevi, s.107-108)
“İmam Ebû Mansûr bu konuda şöyle der: "Cisim ve cüssesi küçük olan varlıkları yaratmasında Allah’ın varlığına ve birliğine olan delil, büyük varlıkları yaratmasındakinden daha çok ve ilginçtir. Meselâ tüm insanlık bir sivrisineği, ya da bir sineği var etmek için bir araya gelseler, bunun ihtiyacı olan ağzı, burnu, gözü, ayak ve elleri yapmaya kalkışsalar, hiçbir zaman buna güç yetiremezlerdi. Belki de, onun çok çok üzerinde büyük kemiklerden oluşan bir cisim tasvir edebilirlerdi, fakat bir sivrisineği asla. Düşünün Allah, bir sivrisineğe, hacminin küçüklüğü ve değersizliğine rağmen, büyük bir filde bulunan bütün organları vermiştir.” (Bursevi, s. 108)
Bakara Suresi 26-27. ayetler Kadı Beydavi tefsirinde
Meal:“Onlar, kuvvetli söz alınmasından sonra, Allahın ahdini bozarlar. Allah’ın emrettiği bağları keserler. Ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara, 2/27)
Açıklaması: “(Allah) onunla birçoğunu saptırır.” “Birçoğuna da hidayet eder.”
Ayetin bu kısmı “Allah, mesel olarak bununla neyi kastetmiştir?” demelerine cevaptır. Cevapta geniş zaman kipiyle “saptırır — hidayet eder” denilmesi yeniden yeniye bu fiillerin tezahürünü hissettirmek içindir.
Ayette “Allah onunla birçoğunu saptırır. Birçoğuna da hidayet eder.” denilirken her iki taraf için de “çoğunu” denilmesi onların kendi nefislerine nazarladır, yoksa mukabiline göre değildir. Çünkü dalalette olanlara nisbetle hidayette olan, Cenab-ı Hakkın ayetlerde bildirdiği gibi daha azdır.
-“…Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” (Sad, 24)
- “Ama kullarım içinde çok şükredenler, azdır.” (Sebe, 13)” (Beydavi, s. 99-100)
“Allahu Teâlânın ancak fasık olanları saptıracağını fısk sıfatına dayandırarak söylemesi onları idlal için hazırlayan ve onları dalalete sevk edenin fısk olduğuna delalet eder. Çünkü, onların küfrü, haktan yüz çevirmeleri ve batılda ısrarları, onların fikirlerinin yüzlerini meselin hikmetinden temsil getirilen şeyin hakir oluşuna çevirdi. Böylece cehaletleri kökleşti ve dalaletleri ziyadeleşti, bunun sonucu olarak o meseli inkâr ettiler ve onunla dalga geçtiler.” (Beydavi, s. 101)
Allah’ın emrettiği bağlar
“Allah’ın emrettiği bağları keserler.” Bundan murat, Allah’ın razı olmayacağı şekilde her türlü ilişkiyi kesmek olabilir. Mesela,
- Yakınlar arasında sıla-i rahmi kesmek,
- Mü’minlere dostluktan yüz çevirmek,
- Peygamberler ve kitaplar arasında ayırım yapmak,
- Cemaatle beraber olmayı terk etmek
- Ve diğer bütün hayrı terk ve şerri alıp —vermek tarzındaki durumlar.
Çünkü bunların hepsi her türlü vasıl ve fasılda (bir araya getirme ve ayırmada) maksud-u bizzat olan Allah’la kul arasındaki bağı kesmek hükmündedir. (Beydavi, s. 102)
Bakara Suresi 26-27. ayetler Muhammed Esed meal-tefsirinde
Meal: “Bakın, Allah, bir sivrisineği [hatta] ondan daha küçük bir şeyi örnek getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş olanlara gelince, onun Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, “Bu örnek ile Allah ne demek istiyor acaba?” derler. Bu yolla Allah, bir çoğunu saptırırken bir çoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz, onlar ki, [fıtratlarına] yerleştirildikten sonra Allah'a karşı taahhütlerini bozarlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırırlar ve yeryüzünü fesada verirler: İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.” (Bakara, 2/26-27)
Allah'a verilen sözün bozulması nedir?
Açıklaması: “Allah'a karşı taahhüt” (ki geleneksel olarak “Allah'ın ahdi” diye çevrilir), burada, açıkça, insanın kendisine yaratılıştan verilen aklî ve maddî nimetleri Allah'ın istediği şekilde kullanması yolundaki ahlakî sorumluluğuna işaret eder. Bu sorumluluğun “üstlenilme”si, akıl melekesinden kaynaklanır; ki bu meleke, doğru kullanıldığında, insanı kendi davranışları ile ilgili olarak Allah'ın iradesini tedricen kavramaya yöneltir. “Allah'a karşı taahhüt”ün bu şekildeki yorumunu, İncelenmekte olan bölümden ne önce ve ne de sonraki ayetlerde herhangi bir özel “ahit”e değinilmemiş olması gerçeği de teyid etmektedir. Bu bağlamda herhangi bir açıklayıcı referansın kasıtlı olarak ihmal edilmiş olması, “Allah'a karşı taahhüt” ifadesinin, bu beşerî durumun temelindeki bir şeyi ifade ettiğini ve bu nedenle, hem bilinçli tecrübe yoluyla hem de içgüdüsel olarak algılanabileceğini gösterir: yani, Allah ile yaratılıştan kurulan ve O'nu “insana şahdamarından daha yakın” (50:16) yapan bir ilişki.” (Esed, s. 55)
Kaynaklar:
Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 1, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011.
İsmail Hakki Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, Cilt 1, Damla Yayınevi, İstanbul.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 1, Azim Dağıtım, İstanbul.
Muhammed Esed, Kuran Mesajı Meal-Tefsir, Çev: Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yayınları, İstanbul, 2015.