Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim (Mü’min 40/60) - Meal ve açıklaması
Kur’an-ı Kerim’in 40. suresi Mü’min’in 60. ayetinde Allah (cc) dua etmenin öneminden bahsediyor. Aslında başta dua edene cevap veririm derken, ayetin devamında da dua etmeyene de bir tehdit var.
Aşağıda bu ayet ile ilgili üç farklı tefsir var. Buradaki dua iki farklı şekilde yorumlanıyor. Hem dua hem de ibadet etmek. Bu tefsirlerdeki ayet ile ilgili açıklamalara bakalım.
Mü’min suresi 60. ayet meali ve tefsir
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tefsirinden
Meal: “Halbuki Rabbiniz: “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Çünkü bana ibadet etmekten kibirlenip yüz çevirenler yarın horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir.” buyurdu.”
Açıklaması: “Rabbiniz buyurdu ki; yalvarın bana ki size karşılık vereyim. Hem dua, hem ibadet zikredilmiş olduğu için, ya duanın ibadet ile yahut da ibadetin dua ile tefsir edilmesi gerektiği için, tefsir bilginleri iki şekilde açıklamışlardır. Birincisi, Kur'an'ın birçok yerlerinde olduğu üzere dua, ibadet manasına olarak; bana ibadet ve kulluk edin ki size sevap ve mükafat vereyim demek olur. İbnü Abbas, Dahhak ve Mücahid'den rivayet edilen bu tefsire göre "isteme" dil ile değil, bunun yanında "fiilen talep" şart edilmiş demektir.
İbadetin duayı, duanın da ibadeti gerektirdiği
İkincisi, "Yalvarın bana ki size karşılık vereyim." demek, isteyin benden vereyim size demektir ki, Süddi'den rivayet olunan ve ilk bakışta anlaşılan da budur. Fakat buna göre de ibadetin dua ile tefsir edilmesi gerekir. Bunu böyle iki şekilli olarak ifade etmedeki incelik, ibadetin duayı, duanın da ibadeti gerektirdiğini ifade içindir; bir taraftan dua ibadetin iliği mesabesinde olduğu gibi, ibadet de duanın kabulünün şartlarındandır.
"Bana yalvarın size karşılık vereyim" şöyle demek de olur: Çağırın bana ki size cevap vereyim. Bu şöyle demek olur: Benden beni talep edin size icabet ederim, beni bulursunuz, beni bulan da her şeyi bulmuş olur. Çünkü "O'nun emri bir şeyi dilediği zaman ona ancak 'Ol' demesinden ibarettir. O da oluverir." (Yasin, 36/82) denilmiştir ki işte hiç reddolunmayan dua budur. Nitekim bazı haberlerde "Beni talep eden, beni bulur" diye varid olmuştur. Bana ibadetten, yani bana dua ile beni talepden kibirlenenler benden uzak kalarak mahrumiyet cehenneminde zelil ve hakir olacaklardır.
İsmail Hakki Bursevi tefsirinden
Meal: “Rabbiniz şöyle buyurdu: "Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.”
Açıklaması: “Rabbiniz şöyle buyurdu:” Ey insanlar! “Bana duâ edin,” Benim bir olduğuma inanın, Bana ibadet edin “kabul edeyim”. Size sevap vereyim, Burada “kabul edeyim” kelimesini, size sevap vereyim şeklinde tefsir etmemiz, âyetin bundan sonra devamında gelen “Çünkü Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir" ifadesine dayanmaktadır. “Çünkü Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar” Bana itaat etmeyip böbürlenenler “aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.”
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Yüce Allah'ın sübüti sıfatları olduğunu kabul ederler ve Allahu Teâlâ'yı lâyık olmadığı şeylerden tenzih ederler. Onlar, Yüce Allah'a duâ ederler. Hiçbir mü'min yoktur ki Allah Teâlâ'ya duâ etsin ve O'ndan herhangi bir şey istesin de Allah Teâlâ da ona, ya dünya da ya da ahirette vermesin. Bazen, duâların karşılığını âhirette verir. Yüce Allah, duâ eden kuluna şöyle söyler: “Bu, senin dünyada iken talep ettiğin şeydi ve Ben onu senin için muhafaza ettim." Kul, karşılaşmış olduğu bu sevabı görünce, keşke Yüce Allah bana dünyada hiçbir şey vermeseydi, diye temenni eder.
Duaların kabul olunduğu yerler
Duâların kabul olunduğu bir takım yerler vardır: Arafat ve orada vakfede geçen zamanlar duânın kabul edileceğinin umulduğu anlardır. Ve yine ibadet edilen bütün yerler ve bütün itaat saatleri, duâların kabul olunacağını umulduğu saatlerdir. Çünkü Allah Teâlâ kulunu emretmiş olduğu yerde görünce ondan hoşnut olur ve duâsını kabul eder.
Duanın edepleri
Duânın bir takım edepleri vardır. Bunlar: Duâya başlarken tevbe etmek ve Allah'ı hamdetmek, O'nu övmek, ardından Rasülüllah (sa.v.)'a salâtü selâm getirmek ve helâl yemektir. Duânın kabulü için denenmiş panzehir budur, Ayrıca insanın kendinde güç ve kuvvet görmemesi, Allah'tan başkalarına sığınmayı terketmek, Yüce Allah'a hüsn-ü zan beslemek, bütün ilgisini O'na hasretmek, kalbinde Allahu Teâlâ'yı daima hazır bulundurmak, çok duâ etmek muhtaç olduğunu ortaya koymak da duânın kabülü için gerekli hareketlerdendir. Bütün bunlara rağmen mesele Yüce Allah'ındır. O, dilediğini yapar.
Kadı Beydavi tefsirinden
Mela ve açıklama: “Rabbiniz şöyle dedi:” “Bana dun edin, size cevap vereyim.”
Ayetin devamında ibadetten bahsedildiğinden, buradaki “dua edin” ifadesi “ibadet edin” manası taşıyabilir.
“Bana ibadet etmekten kibirlenenler, aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir”
Veya dua doğrudan kendi anlamında olup, ayetin bu kısmında geçen “dua olarak açıklanabilir. Çünkü dua, ibadetin bölümlerinden biridir.”
Kaynaklar
1- Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Cilt 6, Azim Dağıtım, İstanbul, s. 529-536.
2- İsmail Hakki Bursevi, Ruhul-Beyan Tefsiri, Cilt 7, Damla Yayınevi, İstanbul, s. 372.
3- Kadı Beydavi, Muhtasar Beydavi Tefsiri, Cilt 4, Çev: Şadi Eren, Selsebil Yayınları, İstanbul, 2011, s. 40.